14.6.10

biber

Nefret ediyorum biberden. O doğrandığında açığa çıkan kokusundan, koyulduğu yemeklere verdiği garip tattan. Iyy... Domatesin üstüne biber doğrasan yemem mesela, kokusu siner çünkü. Tüylerimi diken diken ediyor. Ekstra lanet.

Bunu söylemek istedim. Hoççukal.

11.6.10

doğal yaşamında başarılar diliyorum! yakarca! *gerilim müziği eşliğinde*

 Sivrisinekler değilmiş tam olarak bana saldıran! Şu üstte resmini gördüğümüz şerefsiz yaratıkmış. Yakarcaları bilirdim, çocukluğumun belaları ama hiç görmemiştim onları. Görülecek gibi değiller ki?! Yakışıklı olsa neyse, tipsizin tekiymiş lan bunlar! Görmeseydim de bu tacizlerin bi tadı olsaydı. Kimliği belirsiz yakarcaları gören lütfen 05058822*** nolu numaraya bildirsin. Çıkarabileceğim tek bir sonuç var, çok tatlıymışım ben. Koskoca sinekli lanet gecelerden sonra bunu anladım. Çoğşekeriz diyoruz yine o zaman.

Bugün incisözlük'te gezinme eyleminde bulundum blöng. Yüzyılın cevabını gördüm ha, üstüne ne versen gitmez.

Başlık: atatürke saygılı ol deyip allaha küfreden
Entiri: atatürk vardı lan en azından
İçses: Adam haklı beyler.

Başımın sağ tarafında feci bir ağrı var yavrum; fekat dün gece muhteşemdi. Alayına giderdi yani, aferim gripin. You're pretty when im drunk. Bugün de Ooz Azgın'ımın doğum günüsü var, which means there's içki as well. Uzun süre sonra ortaya bi tane açtırtmazsam ben de Gamze değilim.

Oha, bi anda unuttuğum ne kadar çok arkadaşım olduğunu anladım... Ve özleyince tüm halleriyle özlüosun, ne kadar konuştuğu, ne kadar saçmaladığı, ne kadar küfrettiği veya ne kadar sustuğu hiç ama hiç önemli değil. Artık inbox'ımdan çocuğuma koyacağım ismi seçebilirim bile, isim ansiklopedisi gibi oldu. Ehueh.

Annemle sabah kahvaltı ederkene avea'dan mesaj geldi...

Annecik: N'olmuş?
Gamtse: Kontörün bitiomuş, yüklicekmişsin.
Annecik: *güler* Anan cebi.
Gamtse: Eh, bi bakıma öyle tabi. Mesaj senin telefona gelince anamın cebi oluyor o haliyle. 

Time will help you through; but it doesnt have the time to give you all the answers to the never-ending why.
 Zaman da haklı tabi, o napsın diye düşündürten şarkıdır bu. Nakaratından başka bi yeri de etkilemio beni. Konuyu alakasız yerlere kolaylıkla çekebilme yeteneğimi kullanıyorum: Ville Valo'nun ağırbaşlı adam oldum sesine hastay(mış)ım ben.

O değil de, dün Huli tekrar alay konumuzdu. Avni Hocanın dersindeyiz... İnternette sansür'ü tartışıyoruz. Derken konu döndü dolaştı yuğtub'a geldi:

Gamtse: Huli bana mart ayı içinde tam sekiz kere yuğtub'u açamadığını söyledi.
Avni Hoca: Arkadaşlar evet, şu an tarihe tanıklık ediyoruz. Bu yüzyılda youtube'u açamayan son insan şu an sınıfımızda.
Huli: Ama yaa! Açamıyorum işte.
Avni Hoca: DNS ayarı bilmio musun?
Gamtse: Ben yapıcaktım da, bi türlü gidemedim yanına.
Avni Hoca: Huriye, bak sen google'a yaz ''youtube nasıl'' diye. O kendini tamamlıo zaten. Youtube nasıl açılır diye. Hatta anlamayanlar için şekilli bile göstermişler. 
Huli: Tamam. Off! Yapcam işte, görceksiniz.
*zaman geçer*
Avni Hoca: Justin Timberlake'in sevgilisi vardı. Kimdi o?
Aylin & Gamtse: En son Jessica Biel'di galiba.
Gamtse: O da bitti sanırım, Britney ve Cameron Diaz da olmuştu çok önceden, sevgililerini bilirim ben.
Sumru: Evet, Britney falan iyiydi.
Huli: Ya! Britney ne zamandı ohooo, çok oldu.
Avni Hoca: *hafif bir alayla* Bakın arkadaşınız sansürlü olmasına rağmen birçok şeyden haberdar. Youtube ve birçok siteyi açsa neler olacak kim bilir.
*sınıf kopar, huli isyan etse de güler*

Mendocan'da...

Aylin: Hadi ellerimizi ayaklarımızı yıkamaya gidelim.
Gamtse: Beraber mi? Ah, Kevin!
Aylin: Evet, Maria. İkimiz de yıkayalım işte.
Gamtse: Yıkaşalım diyosun yani.

Bunu dedikten sonra kendimden bi iğrendim. İğrenç oldum ya bildiğin. Son bir haftada oluşturduğum en aptal işteş fiildi.

Ayrıca bu isimlerimizin türkçesi de var:

Aylin >> Kevin >> Osman
Gamze >> Maria >> Ayşe
Sumru >> George/Georgia >> Döndü

Beni seven bir erkek kardeşim var. Harbi seviyore la. Bana bak bana... Kıskanma. Evet sen! Terbiyesiz... Sarışın'ım! <3

Ha bi de. Gerizekalı bu ülkücüler, harbi bak. Çoğu ya... İtirazlanırsan deli sebeplerim var; yiyosa gel. Yakın ve sık sık görüştüğüm arkadaşlarımdan üçünün de öyle olması peki? İronik.

Arkadaş mesaj attı gözlük bakalım mı diye. E hadi bakalım dedim düşünmeden. Tamam belediyeye gel o zaman dedi. Bir anda istemediğimi düşündüm, yok ya sonra bakalım belediyeye gelmek istemiyorum diye cevap verdim. Şöyle responze etmiş: gözlüğü nereden bakmayı düşünüosun bebeğim?. Ne alaka dedim, anlamaya çalıştım; fekat imkanı yok, bu mesaj benim bir önceki mesajıma cevap olamaz. Salladım bi şeyler, gitmek istemediğim apaçık:

''Belediyeden bakmicaam kesin. Ama gözlüğe belediye bakabilir. Evet ya, ona belediye baksın.''

Kız iğrenç cevaplama moduma mı sinir olsun yoksa gelmek istemediğime mi... İyisi mi ben uğraşmayayım dedi fikrimce. Sinir etmenin yarattığı o mıkteşem duyguyu bilmemle belaber sinir olmanın ve ''İyi.'' demenin de yarattığı ezikliği bilirim aynı zamanda. Parçalayasın gelir karşındakini, haklısındır da belki. Ama, çok şerefsiziz, yapçak biş' yok.

Daha çok şey var anlatılacak ya; fekat boşver blöng. Son günlerimi yaşıyorum zaten seninle. Ama burayı terk edeceğim için mutlu muyum? Birazcık. Ada, kuzen, aile bağları, havuz, ders, halacık, babannecan, huzur. Bu yazımın etiketleri olucak. Hayır yazı'mın değil, yaz'ımın. Evet. Salağım belki de olm.

Hoççukal.

9.6.10

twitter is over capacity.

Yeter lan! Tweetlerimi de alıp gidicem ha!

Tweet'ine tweetine tweetine bandım, bedava mı sandın. Eaa.. Evet. Evet, bedava galiba. Açeydim gollarımı tweetle beni deyeydim. Ne over capacity'miş arkadaş.

Millet işi gücü bırakmış twitter'a kitlenmiş, ailecek. Bize izlemek düşüyor...

8.6.10

derin.

Onu al, diye yalvardı genç kız. Kızıl kahve saçlarından bir tutam alnına düşüp badem gözlerinden birini kapatmıştı. Yine de göz gözeydiler. Sesi bir buz kütlesi kadar sert ve soğuk, ''Al; çünkü insanlığın keşfettiği en aptal hissi, aşkı istemiyorum.'' dedi.

İri kahverengi gözlerini dikti kıza, kıvırcık saçından bir parça alnına düştü. ''Ona senden iyi bakarım.'' dedi biraz daha sıcak, gülümseyen bir tonda.

Bu sefer uzun saçlı kız da gülümsedi; ama sadece ''Biliyorum.'' demekle yetindi. O kalbi hak etmediğinden, onu göğsüne hapsettiğinden bahsetmedi. Bu karşısındaki zeki kızın her şeyi anlayacağından emindi, en can alıcı soruyu sormak için boğazını temizledi ve beceriksizce ''Peki ya ona... ihtiyacım olursa?'' diyiverdi. İşte şimdi gözlerini kaçırmıştı.

Kızın gülümsemesi iyice yüzüne yayıldı. Badem gözlerle buluşturdu kahve gözlerini, elini omzuna koydu. ''O yine senin zaten. Ama olmazsa ben yine burdayım.''

''Sen hep burdasın, tıpkı benim gibi! Dostluğumuz için ve gerekirse sonsuza dek.'' Büyük bir heyecanla dökülürken ağzından bu sözler, kollarıyla kıvırcık saçlı kızı sardı: ''Sanırım burası en doğru yer.''

Sıkı sıkı sarıldı ona, yüzünü kızın omzuna bastırdı. ''Hep birlikte, burda olacağız.'' dedi titrek ama heyecanlı bir sesle. ''Ölene kadar ve mümkünse sonrasında da.'' 

Ölene kadar ve mümkünse sonrasında da... Tıpkı hayal ettiğimiz gibi. İstediğimiz, dilediğimiz ve çabaladığımız gibi. İyi ki varsın kank, iyi ki benimlesin Canzü'm. Hiç gitme istiyorum, gitsek bile beraber gidebilmeyi... Seni çok seviyorum!