2.11.10

kendime notlar

mutsuzum, sinirim bozuk. gülümsemek hoş yine de.

diyet bisküvi seven psikopat bi kedim var.

alt çenede bir dişim yamuk. yolculuklarda verilen kağıt bardakları ısırıp bir tek onun yamukluğuna bakmak hoşuma gidio.

çok hoş-bence- bir blog buldum, okumak için tık.

bunları bil. bunnarıbil. bunnarb. bun!

1.11.10

ve olaylar gelişir.



ne geçmiş tükendi, ne yarınlar... hayat yeniler bizleri!

kedi besliyorum artık evde, adı Miyagi, The Karake Di. Oğlum. 2 aylık.

antep fıstığımı özledim-çalışmaya çalışıyorum aygız-. (cansubenisevbanamesajatbanamühendisol)

çok korkuyorum blöng. altıma sıçarım falan, hadi iyi geceler.

29.9.10

why, neden, warum, por qué, varför ve koca bir soru işareti!

uyarı: bu blog yazısı deşarjı sever, onu korur. deşarj mühim.

niye altuğla konuşmadığım/konuşamadığım vakitlerde evren olayları by chance'e bağlayıp bana onu hatırlatıo? bu, evrenin ''sen nah çıkarırsın onu aklından'' deme şekli midir? lan başkasına yapmıo şerefsiz! hayır, iTunes DJ ne anlıo ki karşıma onun attığı şarkıları çıkarmaktan felan? ya da onu geçtim, mozilla da kafa buluyo benle. fizy'yi el yordamıyla açıvereyim hadi derken eksik bir şey şarkısı çıktı tesadüfen. yok lan ama, illa yapıcaksınız bi götlük ve ben hüzünlenicem, yatağımda emo pozisyonu alıp ağlicam di mi(tamam, abarttım)?

Ah, hayır, siz!
             siz
        daha iyi bilirdiniz.
                ne,
                nasıl,
                ne zaman acıtırdı
                           canımı.

fısıltıyla: müziğin kokusu var. inanmayabilirsin, o halde piyanonun sesi zihnimde yankılanırken burnuma gelen kır çiçeği kokusuna da verecek bir açıklaman vardır. ismail yk dinlerken de etraf... neyse.

18.9.10

hgya.


boş bir güne aldanıp
uzun uzadıya ağlayıp
kendimi seninle barıştırıp belki
günbegün özleyip
ama
iki çift laf edemeyip
tek başına aşık olmaktır bu, belki.

15.9.10

nebleyim.

salak olduğumu biliodum da, bunu duymanın canımı acıtmasını planlamıodum. planlıo muydum yoksa? zemini hazırlamıştım zaten. hiç bi ses duymak istemedim bi anda. no more music for this night.

bu sene değişirim sanırım. yazı yazamıyorum blöng. yazamıyorum kaç gündür. ve insanlar sürekli canımı acıtıo. o. o kadar. söyle onlara:

acıtmasınlar.

9.9.10

kötükötükötü

bugün aldığım haber: babaannemin kolu kırılmış. şok etkisi yarattı. tamamiyle yanlış anlaşıldığım bi hafta. kötü.

kötü lan!

8.9.10

worst leads to perfect.

Gerçek karmaşaya ulaşamadığımız sürece, asla gerçekten huzurlu
olamayacağız.

Her şey berbat bir hal almadığı sürece, yoluna da girmeyecek.


*Tıkanma - C. Palahniuk


yazarınnotu: kayıt başlığında 'worst'ü ilk önce 'words' olarak yazdım. düzelttim. bazen hatalarım olur, evet.

7.9.10

for the love of muz

muzlu puding yaptım, çok güzel oldu. hazır puding olmasına rağmen başında beklemek cinnet geçirmeye neden olabilir. o yüzden gururluyum, alnımın akıyla bu işi de başardım. yumurtanın akıyla başarabilecekseniz onu da bi deneyin derim.

şu sıralar

muzul çağında

yaşıyorum galiba. :)

unutmam

ye beni dedim, yemedi. yebeniiçbeni dedim, sigara içiyorum please try again later dedi. (drink cigarette de pek bi tam türkçe çeviri. *kahkaha*) ulan altuğ, sen sev beni dersin. dediğin gün sana bombok sesimle plz try again later dicem.

yazayım da iyice kalsın. intikam ateşim körüklensin.

sigaran bitse de dicem olm. seviyorumseniseviyorumseviyorum.

6.9.10

kek şarkısı.

gürbüz tam bir canavar
tüm sınıf ondan korkar
kapıda görünür görünmez
saklanır kekstralar
nazlı okul birincisi kekstra tek eğlencesi
kekstrasını tam yerken
gürbüz yanına geldi
nazlı kafayı kullandı
kekstrayı ters çevirdi
jölesi altta kalınca
gürbüz onu kek sandı
gürbüz gittiği anda
kek yine kekstra oldu
nazlı jölenin kremanın tadına yine doydu
aaa, kek değil kekstra!

bugün sokakta bunu hatırlamaya çalıştık, hatırladık. güzel söyledik. oooh.

5.9.10

formspring

şu an ne kadar çok konuşabilirim onun hesabını yapıyorum. ve formspring olayına karıştım. soru soran arkadaşlara sahip değilim; ama keşke böyle harbi sorular olsa, ben de hayvan gibi cevaplar yazsam. böylelikle yine konuşsam durmadan. ne güzel olurdu.

tık.

özür dilerim

anneme baardım. evet, telefonum bozuk olduğçün başka telefon kullanıyorum. onun da şarjı çabuk bitio, ''şarja takalım'' diyince birden damarlarımdaki o aptalca bağırma hissini engelleyemedim. baardım. şok oldu. duruldu.

hiçbi suçu yok.

öylesine.

ve çok üzdüm. çok üzüldüm.

4.9.10

airplanes



Can we pretend that airplanes
In the night sky
Are like shooting stars
I could really use a wish right now
Wish right now, wish right now

uyku

UYKU: sabah salak saçma doğruldum yatağın içinde, bi sağa bi sola baktım, tepemdeki saate bakmak için kafamı kaldıramadığımdan kelli telefonumu-gece mesaj gelir, ışığı yanar, ben de odama uzaylılar geldi hissine kapılıp uyanırım diye- iki kitap arasına sokuşturduğum yerden çıkardım: 06.35! Uyanırsam vakit nasıl geçicek diye düşünüp yattım tekrar. sıkıntıdan uyumak diye bir şey olduğuna inanıyorum artık.

DÜN: dün bi güzel erken yattım efendim, bi faydası olduğunu düşünmediğim halde. aksine herkes uyumamış da sabahı beklemiş. dün bana kimse ''seni seviyorum'' veya ''iyi ki varsın.'' demedi, evet, hiç hoşuma gitmedi ve ben de canım sıkkın yattım, uyurken müzik bile dinlemedim. dün o kadar meşguldü ki kafam sadece bir kişiyle, sol şakağımdan giren feci ağrıyı bastıracak kadar toparlayamadım kendimi. dün sevgili aile üyelerim kapıyı üstümden kilitlediği ve anahtarı bulamadığım için aylin kapıda kaldı, acele etmem gerekmediğini söyledi. en son buldum, açtım. karşımda, merdivene oturmuş, ayağa kalktı ''terliklerimle geldim sana'' dedi gülerek. anlamsız baktım, ''karnım aç benim de'' dedim. ve en son; dün bi elbise aldım, beni gülümsetti.

BUGÜN: bugün kahvaltı yaptım. yumurtayı kırarken küçük bi parça kabuğundan düşmüştü(beceriksiz değilim, sadece dalgınım), bulamadım içinden, hemen kayboldu. ''neyse yerken çıkar, atarım.'' dedim. yumurtayı yedim büyük ölçüde-güzel olmuş- son lokmaya geldim: 'kıtırt'. evet, böyle bi şansa sahip olmak bazen acı verici. bugün buna rağmen-hatta belki de sayesinde- hoş ve pozitifim. bugün, hiç özel bi gün değil.

buckyball ile ilgili bulunanların yanında kemal kılıçdaroğlu'nun fotoğrafının çıkması nedir ki? hayır çıkmasın demiyorum, hobi olarak yine çıksın. ama güldürdü beni.

şu Google'ı da takdir ediyorum bi bakıma, bu kadar sevimli bi arama motoru yok! saygıda kusur etmemek amaçlı google'ı motor ehliyeti alıp kullanmayı planlıyorum. (worst one, ever.)

YARIN: yarın... seni sevmek istiyorum. çok.

3.9.10

ben bugün aşık oldum.

yaptım bunu. ama geçti sonra, sanırım canım çok acıdı düşününce, ben de vazgeçtim.

1.9.10

6 sene!

hesaplarıma göre 2011'in 6 Ocak Perşembe günü reglde 6. senemi doldurmuş oluyorum fekat hala vatana millete bir hayrımı görmedim. bari sen, al hayrını gör. 


ayrıca, bir keresinde sırf hayko cepkin'i kapağında gördüm diye erkek dergisi esquire'ı sorgusuz sualsiz ve kendime düşünce payı vermeden almıştım. yo, pişman değilim.


bi de bugün efe ''şarkı dinleyemiyorum çaldığım wireless çok yavaş'' diyince: alma mazlum'un wireless'ı, iner aheste aheste gibi bi aforizma kastım. helal ossun.

leyla



3 gündür dinliyorum mütemadiyen/durmaksızın/non-stop. buna müteakiben last.fm bana oha demesin diye skroplamayı devre dışı bırakıyorum.

loop diyorum peygamber demiyorum.

dinleyin dinletin.

ayrıca günün repliği: Onu unutmam gerektiğini bir türlü unutamıyorum. (from the film named Memento)

31.8.10

don kişot.

belki bir don kişot'tum
ve belki de
son kişot!
ve çok üşüdüm bu çağda,
çok!
*muhteşem dostum, ahmet hocam'a ait bir şiirimsi.

23.8.10

Badem gözlü kankam.

Somebody help meea! Benim blog çok ciddileşti be kanka. Valla. Kara kara şeyler yazar oldum. Bi de tema bulamıyorum falan. Hiç giresim yok. Blogu sevmez oldum. Aslında ismi çogzel 'kafayı yemiş düşler', bi o yüzden silmiyorum valla. Kıyamıyorum. İçgüveysi misali kalıcı olarak pembe yazılı beyaz bloguna yerleşicem.

Blöngünü seviyorum ya. Valla. "Nüfusun aylara göre dağılımı" esprisi çok şukela bence. :D Bi ara hatırlat sana bi şarkı atacağum. Ve bir de, aşkımızı anlatan bir yazı yazacağum (Yiğit görmesin, biseksüelim bilmiyor).

Not: Bi de, o köşedeki reklamdan para alıyo musun lan? o_O

Bir anda yorumluyorum:  Sırayla gider isek >> Kara kara şeyleri gel buraya yaz, bu blöng ergenlik poroplemlerine deva vallae. Senin gözler mi bozuk ben mi pembeyi algılayamıyorum, pembe yazılı beyaz blog değil kırmızı olmalıydı o! Halbusim gözlüğü de taktım lan? Taksimetre çalışıo mu?

Haçan ne saman ataçağsun bana şarkiyu da? Aşkimizu da anlatasun çümle aleme! Ben beklerim anime gözlü yar. Bu günlerde bi seksüeldin zaten kanka(:P), göstermeyiz yivite. Olmadı o aşk dolu kalplikalpli yazını da buraya yazarsın. Ayrıca reklam göremiom olum ben, koymam reklam ben bloga, çirkin yapıo. Biri beni yiyo haberim mi yok yea?! Onu bi print-screen edip cansever. Yolla bana. esprilerimin şükelalığında boğul istiyorum. Ayrıca 2 mouse kullanmak çok aksiyonlu. Bi ara kısaca açıklarım. Sadece birinin sol diğerinin sağ click'i devredeyken düşün. ahah, hatta birinin scroll'u çalışırken diğer scroll ebelek gibi yalama yapmış.

yazarınnotu: yazıları etiketsiz koma, dağılmasın yavrucaklar konu bakımından. Gözlerinden öperim, kankanç.

16.8.10

anne x nerde issue.

Annem nasıl bir kadındır, nasıl bir kreatürdür? For the Annem of god! Bu hayatta yere gelmem oğlum ben, annemin her davranışını bünyeme katıştırırsam. bakınız:

Hızlı hızlı bir şeyler anlatıyorum, bi yandan su dolduruyorum. ''...bıdıhebelöb özledimm.'' diyorum. Kendisiyle alakalı olmadığını bildiği halde kendisine çekio konuyu, dibimde otururken ''Beni mi?'' diye soruyor, bak bak. bunu yaptığı her an aslında beni dinlemediğini ve bunu çaktırmak istemediğini anlıyorum. ''Ay anne, başka bi şeyden bahsediodum ama ya?!'' diyince kimse susturmasın o kadını o vakıttan sonra! Aman efendim sen beni özlemezsin zaten, gidince de özlemiosun, bilirim ben seni'ler havada uçuşuo. Olum dur, savaş çıktı haberim mi yok? Annem laf bombardımanına tuttu beni de.

Bi de şu var:

Dolapta lor yakaladım, azıcık yiyeyim de bünyem rahatlasın, zihnim açılsın, kaslarım gevşesin diye düşündüm. Ben mutfaktayım annem salonda. Bir diyalog oluşturuyoruz ve laflar çok garip:

Annecik: *salondan* Gaamzee n'apıosun?
Gamtse: Lor yicem, lor. 
Annecik: Lor mu varmış?
Gamtse: *durup harbiden düşünür* E bu lor değil mi?

Salondaki kadına görmediği loru gösteriyorum, n'apıyorum? Ama tek bi bilimsel açıklaması olabilir bunun. Yıllardır ''Anne ayakkabım/kavanozdaki bal/telefonum/parfümüm nerde?'' sorusuna evin bi ucundan verilen ''Orda.'' yanıtı! Ne bir lokasyon ne bir el işareti hiçbir şey katmaksızın sadece sözle orda denilir ve bulaşık yıkanıyorsa yıkamaya devam edilir. Ben bunu anne x nerde vakası olarak adlandırıyorum. Bazı anneler bu hastalığa yakalandığını bilmeden yaşayıp gider; fekat artan evlat siniri ''Bulamıyom ya! Nereye kaldırıosun, Deyvid Kapırfiyılt mısın anne? Görünmez mi yapıosun anlamadım.'' diye gazı verdikçe anne kendine gelebilir(bkz: bu benim annem). Bir de öyle anneler vardır ki suçu çocuğa atarlar, onun zeka seviyesine bağlarlar durumu(bkz: gerizekalı). Bu tip anneleri anlamaya henüz bilimin gücü yetmiyor; ama büyük ihtimalle çocuklarını doğururken onlara yeri ve hareketi algılayıcı birtakım sensörler yerleştirdiklerini sanıyorlar-veya zihin okuma hedesi-. Tedavisi yok, önlenebilirliği de. Salgın olarak, yaygın olarak tüm anne bünyelerinde görülmekte-en azından bir kez-. Fazla bilimsel oldu, ben babama demiştim halbuki ''Doktor olmucam.'' diye, üzülmüştü, adam görse keser beni.

Hayat çogarip blöng ya, bi de çok sıcak(hayret). Hoççukal.

dipnot: ben bu lastfm'in Coldplay şarkılarını hep klasik müzik kıvamında sözsüz önüme koymasına kıl olmaya başladım lan, 2 gündür iyiydi ama. Adam ol lasti.

edit:  yeri ve hareketi algılayıcı birtakım sensörler çok garip bi öbek olmamış mı olm? Yerine bi şey de bulamadım. algılayan algılayıcı gibi; yanlış gibi, bi yandan da doğru gibi. Neyse, onu ben kafaya takarım bi müddet.

25.7.10

nightmares and day-dreams.

Bi rüya gördüm hocu, unutmadan hemen anlatayım:

Bizim arka balkonda dayımlarla kahvaltı ederken tarih öncesinden kalma bir anlaşmazlığı tartışıoduk: evrim mi yaradılış mı? Ben bir ara coşup dayımın harun yahyadan söz açmasına dayanamadım. ''Harun Yahya mı? Adamın tek yaptığı saçmalamak ve yalanlamak. Bana güzel bir kanıtla gelmio ki? Hala bunlara inanıosanız kıçımla güleyim ben size!'' dediğimi hatırlıyorum. Hayret ki annem de artık inançsızlığıma ses çıkarmaz olmuş, babam zaten sessizce kahvaltısını edio. ''Böyle daha huzurluyum, korkmuyorum en azından.'' dediğim günden beri(bunu reelde söyledim, bana hak verir gibi oldu, onun etkisiyle olabilir.).

Sonra Berkcan'la Can bizim karşı eve taşınmış. Berkcan'ın suratında biraz sessiz ol ya ifadesi var. Yanında da 2-3 arkadaş ama hepsi koyu kızıl saçlı. Az sonra Burçin'e benzettiğim biri gelio oturuo; ama başında beyaz bi örtü var. Bildiğin nineye benzio yani. Birden kayboluo o. Sonra soruyorum ''O Burçin miydi? Nereye gitti?'' diye. ''Can'la yiyişmeye gittiler. Yeni çift ya, yalnız bırakmak lazım.'' dio karşımdaki. Koşuyorum antreye. Açıyorum kapıyı, duyduğum çığlıkların Burçin'e ait olmamasını dileyerek. Burçin kapıda ''Hadi gidiyoruz.'' diyor, suratı buz gibi. Ben neler olduğunu sormadan, itiraz etmeden, çıkıyoruz; çünkü onun için endişeliyim. Bizim en işlek caddenin birisinde yürürken hiç araba olmaması beni şaşırtıo. Karşıdan Pınar Altuğ gelio çocuk arabasıyla. (gamzeninnotu: Pınar abla ne alaka çözemedim ha. Hiç takip etmem?) Burçin, ruh hali düzelmiş, ''Yağmur aldatmış bunu, boşanmışlar.'' dio. O da bize iyice yaklaşınca durup konuşuo. Ben bi ara ''Aa, bu benim size hediye ettiğim gözlük mü?'' diyorum, kadın şaşırıo ve muhtemelen deli olduğumu düşünüo. Bakıyorum sonra elimle dokunup benim gözlük değilmiş, kahverengi olduğundan benzettiğimi idrak ediyorum. Pınar Altuğ'cum gaçhayım (dur lan buldum anasını satim. Altuğ'dan gelme olabilir mi bu pınaraltuğ mevzuu? Altuğcum diyince anladım.) modunda ilerlerken bizim sahne karanlıklara bürünüo...

Ve hemen 2. perdeye geçiyoruz. Babam, annem, ben ve babannem (belki de sülalecek?) beşiktaş maçını izlemeye gidiyoruz. Babacığım biletleri almış; ama beşiktaş ne alaka işte?! Gittiğimiz yer tepede kalıo böyle, tepeden başlayıp aşağı doğru süzülüo yani, merdivenli. Ama stad değil, spor tesisi gibi bi yer. Merdivenlerden iniyoruz, geniş geniş taş merdivenler, sporcuları görüyorum soyunma odalarında filan. Merdivenlerin aşağısına bakınca halı saha gibi bi yer görünüo ''Hah, ısınıolar işte, hadi inelim çabucak yerimize oturalım.'' diyorum. Adamın biri gelio-kesin çarşı'dan :P- alayım ben biletleri siz şöyle geçin diyip garip güzellikteki sandalyelere oturtuo bizi. Ama biz bildiğin salon gibi bi yerdeyiz ve maç da projeksiyonla gösterilio. Babam yandaki soyunma odasından sandalye söküp getirio ona yer kalmayınca. Biraz daha izledikten sonra ''PES lan bu! Fake maç olm!'' diye pöykürüyorum. Annem de babama kızmaya başlıo hafiften. ''15 milyon verip bilet almışsın, 4 lira fazla verseydin. Öğle yemeğini de dahil ediolarmış!'' dio. Babam da ''Vay şerefsizler, bilerek söylemiolar, haberleri vardır kesin.'' diye cevap verio. Ben ise ''Oha baba 15 milyonla maça mı götürülür insan'' diye içimden isyan ediyorum. Sonra bu haksızlığı yediremeyip çıkıyoruz, halı sahaya iniyoruz. Antep vs Trabzon var. ''Canlı maç izlemeyi tercih ederim yeter ki futbol olsun.'' diyip alıyorum yerimi. Annemler gitmiş, şimdi de okul arkadaşlarımla oturmuş bizim okulun anteplileriyle trabzondan gelen kısımın maçını izliyorum. ''Adam gibi maç olsa zaten.'' demiyorum; çünkü ben bizim okulda yapılan maçları severim. *gülücük* Bu kısımda unuttuğum bi şeyler var. Tek hatırladığım sahada ilginç bir hayvan/cisim görülmesiyle maçı kesip o ögenin başında toplandığımızdı. Ayrıca ben bu kadar futbol delisi değilim. Beşiktaş ve trabzon için ölmüyorum yani, maç olsun bizim olsun edaları neydi acaba? Bu kısmı da unuttuğumdan bitmiş kabul ediyorum.

Chapter 3: Gece karanlık, deniz kenarı. Hemenceciğk bir marketin önünde kalabalık bir arkadaş grubu ve Bora Akkaşla 1 tane arkadaşı da mevcut. (al bi de borayı açıkla bana, altuğ dedik yırttık. Ya bu ne?) Ayrıca ben bu sefer lezbiyenim, bildiğin kız arkadaşım var, yeni sevişip gelmişiz. Ama sevgilim son zamanlarda sık sık sevişmek istediği için ayrılmayı düşünüyorum. ''Yeter lan, oralına da öpüşmene de uzun saçlarına da başlıcam.'' şeklinde bir iç isyan oluşturmuşum. Böyle market içinde bir oyalanmacadan sonra Bora ve arkadaşı kan ve gözyaşları içinde geliolar. Bora'nın sevgilisi serçe parmağını çizmiş, market sahibi orta yaşlı güzel kadına gösterio. Kadın küçük yüzlü, beyaz tenli, siyah saçlı ve göz rengi tarif edilemez derecede güzel. Mavi ve yeşil karışımının hafif bi tonu. Herifin arkadaşı boncuk boncuk gözyaşı döküo bi yanda. Tek açıklamaları 3 kız ve 2 çete üyesi erkeğin bunları yaptığı. Sanki buraya geleceklermiş gibi bi telaş içinde kıvranıyoruz. Rüyamda nadir olarak gerçekleşio, belki de bu ikinci defa, kuru bir ot kokusu duyuyorum. Kekik gibi. Kadın bu otun içine saklayın eşyaları, buna bakamazlar dio ve herkes seferber olup 5 kişi için hazırlanıyor. Belki de toplasan üç katı kadar varız yani, ''Ne bebeyiz ya!'' diyorum. Ayrıca niye eşyaları saklıyoruz bu bir. İkincisi neden o ota gelemiolar? Kötü kokan bi yanı yok ve zararsız, rafta duran çiçek buketi gibi bi ot. Bakıyorum telefonumu ve iPod'umu bulamıyorum. Birisi benim yerime götümden alıp telefonu, helal olsun hiç çaktırmadı, otun içindeki tarihi eser görünümlü eski kaba yerleştirmiş bile. Tepesinden bakıyorum, ekranını göremiyorum ve artık telefonumu istemediğimi söylüyorum...

*ışıklar yanmamak üzere söner.*

Garip bi rüya değil mi ama? Cansu'm, götafem, görürsen yomurla bebeğim. :) Hoççukal blöng.

23.7.10

plakalar.

Oh blöng! Evimdeyim sonunda tekrar. Bu ev de benim için dinlenme mekanı oldu, giderek hanlaşıo. Kalamıyorum buralarda. Hep evlerden ırak stayla'yım. O bir yolcu ben bir hancı veyası tam tersi. Değinmek istediğim bikaç şey öncelikle şöylemesine:

- Future husband'ımın gri bi arabası olsun istiyorum. Metalik gri böyle, tam bi aile arabası. Göze batmayalım aman edasında, orta boyutta, güzel plakalı.

- Ne de çok plaka gördüm bugün hea! 01, 06, 07, 09, 11, 16, 20,  34, 38, 47, 51. Herkes yollara akmış haberim yok. En çok Ankara Aydın ve Denizli faaliyetteydi. Aydın'ın olması normal gerçi, ne diom ben ya. *gülücük*

- Pilaka yerli bak sırtı terli ov ye. Çağrışımların kölesiyim: Dinle adam gibi!

- ''Dış mihraklarım var benim.'' Adamdaki söyleyişi duysan sanırsın Ferrari'si var, nesi güzel ki bunun? Hı hı evet diyip geçmeli.

- Posta kutumuza gelen bir ilana göz gezdirdim: ''Şehrazat Pide Salonu''. Az daha inince aşağı telefon numarasına geldi. Lan bi de ne görim? Şehraz HAT: 54falan4456filan. Helal dedim, kral adamsınız dedim. Bundan sonra pidelerimi benim gibi insanlardan mı sipariş etsem ne? *gülücüng* Şehraz HAT ne olm? Nutella yesin sizi. Pidemle beraber.

Sıcak sıcak espri:

Annecik: *yatak odasının kapısından bakar* Gamzee, bu yastıkları kim bozdu?
Gamtse: Kendisi yazdı kendisi bozdu anne.

Hiç bu kadar acıtmadı, hiç kimse senin kadar acıtmadı canımı. Önce gözümü bağladın, sonra zamanı yavaşlattın, sonra durdurdun... Dünya yeniden dönüyor.

Blöng birden duruldum, oof, özür dilerim. Seni sevyım, hoççukal.

Geldim... Devam edelim.

Bugün Cansu'mla mesajlaştım çok güzel bi şekilde:

C: Hepimiz onun bir kulu değil miyiz?
G: Bir kulunu çok sevdim, o beni hiç seevmiğyoer.
C: Kimdir o? Aşık edelim?
G: Yok artık. :D Zorla mı bebek? Sensin! Yibik'i seviyon.
C: Seni de sevebilirem? :D
G: Yok... Gerenk yoh! Lüzümsüz. :D ben. N'apıp edip aşık edicem onu. Kul köle olcak bana. Sonra bir kulumu çok sevdim diye baarcam. :D
C: Ahaha. Kulun köpeğin olsun o. :P
G: Olacağını sanmam... Bana kul olucak bi adam tanımadım hiç. Olmaz da. Götü kalkık seviom ben.
C: Kaldırma götlerini kanka. Şımarıp tepemize çıkıolar. :D
G: Tepemize? Tanrım(Nutella k.v.)! İlişkide pasif rol üstlenemem ben. :P
C: Ahah. Aktif ol yivrum. Sen tepesine çık. :P
*bisürü sevişmeler falan*
G: Yavaşça. Gently.
C: Centli 
G: 50 centli. Nihaha.
C: Ahaha. Fifti sent.
G: Your fifti is sent itinayla.
*yine sevişmeler*

Hazır yolculuk dolu bi' gün geçirmişken benden size gelsin: tıkko.

Beni sevdiğinizi biliyorum... Xoxo, basit girl.

10.7.10

Ehue.

Gamzü'nün blöngü! Yeni yazarına merhaba de. (Aslında bayadır yazarım da bayadır ilk yazım olucak. Çaktırma).

Benim güzeller güzeli çekik gözlü kankam - çekik göz candır, canandır - bana bu blöngün yazarlığını verdi ki o tatildeyken doldurayım, buralar sinek avlamasın diye. Ama ben ne yapıyorum? Hatun tatilden döndükten sonra anca yazabiliyorum. Aferin bana. (Alkış efekti).

O değil de, hani şu etiketlerde "kanküt, kanka, kanks, göt, götafe, canzü," gibi ifadeler geçiyor ya... İşte o benim blöng. İşte ben O'yum. Antepfıstığı olan. (H) Şimdi tanıdın dimi beni. Hah.

Alleinamela saçını kızıl yapmış. Bi de gözlük takıştırmış. Bi foto atıver yavrum.

Bir de, benim Yiğit'i yazar olarak aldığım bi kendi öz blöngüm vardı, ona nooldu? En son haziranın başında bi rp yollamışım -aynısı burda da var- sonra böyle kalmış. Yiğit boşuna dürtmüyor hani "Şublogunayazıyazartık" diye. Haklı adam. Antidotum. Seviyorum onu.

Gamzeyi de. İlüvü. Fotoatbanafotoatbanafotoatbana.

Edit: Peygamber oldum lan? Yeni bir din çıkardım. Ehuehe. Kılik hiır.

geç bile kaldın kader yea, buyur şöyle.

Nerede yaşıyorum ben canlarım? Diyordum ben de, kaç gündür ne bi ekşın var ne bi olay. Şunu diyeyim yani:

Giyinmiş süslenmiş, annemin deyimiyle bir kız gibi çarşıdaki işlerimi kendim halletmeye çıkmıştım blöng. Fotokopi çektirdim, gözlüğümü aldım, Ali Abi'ye uğrayıp paramı ödedim ve belediyeye yakın bi yerde köşeyi döndüm. Ya bu çok basit bi köşe dönümüydü aslında, mecazen bile değil-öyle olsa terk-i diyar eylicem-! Köşeyi dönmemle beraber her şeyi fark etmem bir oldu dememi bekliyorsunuz ama öyle olmadı aslında. Yürüdüm, yoluma devam ettim sakince, kendim gibi. Belediyenin önündeki koca boşlukta salınırken oldu olan. Sağımdan doğru arkamı kolladım hafif, nereye yönelsem oraya yönelio bi herif. İnan ki blöng solda sıfırelli miyop olan gözümle baksaydım şu an burda olmayabilirdim! Belediyeden içeri giricektim, uzun olunca yol dedim ki ''Yok ya, bu şimdi kıstırır köşeye beni, iyisi mi ben pencereden oyalaniyim.''  [böldüm bu arada, belirtmeden geçemicem, 3-4 cümledir kafiye aldı başını götürüo] Baktım pencere kesmio, sağa doğru kıvrıldım tek çarem kapıdan girip risk almaktı. Orda da Mustafa abi vardı, biraz rahatladım kafamda toparladım her şeyi-saniyeler içinde-: ''Tamam... Bi sapığımız, bi kurban ve kapının ardında da kurtarıcım var. Hikaye doğru ilerliyor, bi aksilik çıkmazsa kurtarıcı başarılı olup beni tek parça halinde annemlere götürücek.'' Baktım arkama adam hedefe kitlenmiş üstüme üstüme gelio, daldım kapıdan içeri. ''Mustafa, baksana bi, senle bi şey konuşucam ama özel. Şuraya girelim.'' dedim Hamdi Amca'nın ofisini gösterip. O da apar topar geldi. Sapığmıs nedensizce ortalıkta salınıodu yakınımda, kapıdan da içeri girmiş cesarete bak! Neyse girdik odaya kapattık kapıyı. Konuşmaya başladım, zaten normal konuşmamda bi çabukluk vardır o yüzden hızlı hızlı anlattım. ''Bak arkadakine, ya da bakma dikkat çekmeyelim, şurda dolaşıp duran adam beni takip edio. Gömlekli olan. Ya sen götür beni eve ya da annemi arayayım almaya gelsin beni, dur bekle.'' Annemi aradım, olanları 28 saniye içinde hiç kesmeden anlattım. Mustafa Abi turuncu saçlı bi abiyi çağırdı, orda çalışan biri. ''Kim takip edio şu adam mı bu adam mı?'' derken TSA bana dedi ki ''Abicim geç sen şöyle, rahatına bak, otur şuraya otur.'' Çıktık ofisten oturduk beraber. Sonra bu-diverted person- bilet alıcam ayağına sıraya girmişmiş ben yokken. TSA-aslında kahramanım bu oluo- sordu adama ''Bilet mi alıcaksınız?'' diye. Sesini ilk o zaman duydum(ne diyorum ben be, sanki canımdan çok severmiş gibi) ''Yok ben arkadaşı bekliyorum.'' diye saçmaladı, sonra asansörü çağırıp bindi ben orda duruodum hala. Mustafa abi ''Kalk hadi, eve götürüyorum seni hazır burda yokken.'' dedi veeee koşa koşa gittik. Yarı yolda annemi gördük, ordan annemle ayrıldık Mustafa da geri döndü.

Eve geldim sapasağlam, tekrar çıktık çarşıya. Bu sefer çingeneler para istediler. Güzel ve bebek yüzlü olduğumu hatta annemden daha iyi kalpli olduğumu-nerden biliyonuz lan?- anneme söyleyip durdular. BUGÜN BANA MISINIZ İNSANLAR? Sinirlendim ben de, tersleyiverdim. *gülücük* Yine de yavşadılar. Mustafa'yı  sonra tekrar görünce-tesadüfen- o sapık canlının asansörlerden inip gittiğini söyledi. :) Iyy... Yani kafamda plan yapmasaydım belki de sonunda köşeye kıstırılcaktım. Gözümün içine baka baka yaklaşmıştı bana, çok rahatsız oluyorum bu tip insanlarla karşılaşınca.

Günün Şarkısı benim için: Tarkan - Aşk

Didim'e kaçtım blöngcüğüm; ama internetim olcak gibi. O yüzden görşürüz bencea. Seni seviyorum.

14.6.10

biber

Nefret ediyorum biberden. O doğrandığında açığa çıkan kokusundan, koyulduğu yemeklere verdiği garip tattan. Iyy... Domatesin üstüne biber doğrasan yemem mesela, kokusu siner çünkü. Tüylerimi diken diken ediyor. Ekstra lanet.

Bunu söylemek istedim. Hoççukal.

11.6.10

doğal yaşamında başarılar diliyorum! yakarca! *gerilim müziği eşliğinde*

 Sivrisinekler değilmiş tam olarak bana saldıran! Şu üstte resmini gördüğümüz şerefsiz yaratıkmış. Yakarcaları bilirdim, çocukluğumun belaları ama hiç görmemiştim onları. Görülecek gibi değiller ki?! Yakışıklı olsa neyse, tipsizin tekiymiş lan bunlar! Görmeseydim de bu tacizlerin bi tadı olsaydı. Kimliği belirsiz yakarcaları gören lütfen 05058822*** nolu numaraya bildirsin. Çıkarabileceğim tek bir sonuç var, çok tatlıymışım ben. Koskoca sinekli lanet gecelerden sonra bunu anladım. Çoğşekeriz diyoruz yine o zaman.

Bugün incisözlük'te gezinme eyleminde bulundum blöng. Yüzyılın cevabını gördüm ha, üstüne ne versen gitmez.

Başlık: atatürke saygılı ol deyip allaha küfreden
Entiri: atatürk vardı lan en azından
İçses: Adam haklı beyler.

Başımın sağ tarafında feci bir ağrı var yavrum; fekat dün gece muhteşemdi. Alayına giderdi yani, aferim gripin. You're pretty when im drunk. Bugün de Ooz Azgın'ımın doğum günüsü var, which means there's içki as well. Uzun süre sonra ortaya bi tane açtırtmazsam ben de Gamze değilim.

Oha, bi anda unuttuğum ne kadar çok arkadaşım olduğunu anladım... Ve özleyince tüm halleriyle özlüosun, ne kadar konuştuğu, ne kadar saçmaladığı, ne kadar küfrettiği veya ne kadar sustuğu hiç ama hiç önemli değil. Artık inbox'ımdan çocuğuma koyacağım ismi seçebilirim bile, isim ansiklopedisi gibi oldu. Ehueh.

Annemle sabah kahvaltı ederkene avea'dan mesaj geldi...

Annecik: N'olmuş?
Gamtse: Kontörün bitiomuş, yüklicekmişsin.
Annecik: *güler* Anan cebi.
Gamtse: Eh, bi bakıma öyle tabi. Mesaj senin telefona gelince anamın cebi oluyor o haliyle. 

Time will help you through; but it doesnt have the time to give you all the answers to the never-ending why.
 Zaman da haklı tabi, o napsın diye düşündürten şarkıdır bu. Nakaratından başka bi yeri de etkilemio beni. Konuyu alakasız yerlere kolaylıkla çekebilme yeteneğimi kullanıyorum: Ville Valo'nun ağırbaşlı adam oldum sesine hastay(mış)ım ben.

O değil de, dün Huli tekrar alay konumuzdu. Avni Hocanın dersindeyiz... İnternette sansür'ü tartışıyoruz. Derken konu döndü dolaştı yuğtub'a geldi:

Gamtse: Huli bana mart ayı içinde tam sekiz kere yuğtub'u açamadığını söyledi.
Avni Hoca: Arkadaşlar evet, şu an tarihe tanıklık ediyoruz. Bu yüzyılda youtube'u açamayan son insan şu an sınıfımızda.
Huli: Ama yaa! Açamıyorum işte.
Avni Hoca: DNS ayarı bilmio musun?
Gamtse: Ben yapıcaktım da, bi türlü gidemedim yanına.
Avni Hoca: Huriye, bak sen google'a yaz ''youtube nasıl'' diye. O kendini tamamlıo zaten. Youtube nasıl açılır diye. Hatta anlamayanlar için şekilli bile göstermişler. 
Huli: Tamam. Off! Yapcam işte, görceksiniz.
*zaman geçer*
Avni Hoca: Justin Timberlake'in sevgilisi vardı. Kimdi o?
Aylin & Gamtse: En son Jessica Biel'di galiba.
Gamtse: O da bitti sanırım, Britney ve Cameron Diaz da olmuştu çok önceden, sevgililerini bilirim ben.
Sumru: Evet, Britney falan iyiydi.
Huli: Ya! Britney ne zamandı ohooo, çok oldu.
Avni Hoca: *hafif bir alayla* Bakın arkadaşınız sansürlü olmasına rağmen birçok şeyden haberdar. Youtube ve birçok siteyi açsa neler olacak kim bilir.
*sınıf kopar, huli isyan etse de güler*

Mendocan'da...

Aylin: Hadi ellerimizi ayaklarımızı yıkamaya gidelim.
Gamtse: Beraber mi? Ah, Kevin!
Aylin: Evet, Maria. İkimiz de yıkayalım işte.
Gamtse: Yıkaşalım diyosun yani.

Bunu dedikten sonra kendimden bi iğrendim. İğrenç oldum ya bildiğin. Son bir haftada oluşturduğum en aptal işteş fiildi.

Ayrıca bu isimlerimizin türkçesi de var:

Aylin >> Kevin >> Osman
Gamze >> Maria >> Ayşe
Sumru >> George/Georgia >> Döndü

Beni seven bir erkek kardeşim var. Harbi seviyore la. Bana bak bana... Kıskanma. Evet sen! Terbiyesiz... Sarışın'ım! <3

Ha bi de. Gerizekalı bu ülkücüler, harbi bak. Çoğu ya... İtirazlanırsan deli sebeplerim var; yiyosa gel. Yakın ve sık sık görüştüğüm arkadaşlarımdan üçünün de öyle olması peki? İronik.

Arkadaş mesaj attı gözlük bakalım mı diye. E hadi bakalım dedim düşünmeden. Tamam belediyeye gel o zaman dedi. Bir anda istemediğimi düşündüm, yok ya sonra bakalım belediyeye gelmek istemiyorum diye cevap verdim. Şöyle responze etmiş: gözlüğü nereden bakmayı düşünüosun bebeğim?. Ne alaka dedim, anlamaya çalıştım; fekat imkanı yok, bu mesaj benim bir önceki mesajıma cevap olamaz. Salladım bi şeyler, gitmek istemediğim apaçık:

''Belediyeden bakmicaam kesin. Ama gözlüğe belediye bakabilir. Evet ya, ona belediye baksın.''

Kız iğrenç cevaplama moduma mı sinir olsun yoksa gelmek istemediğime mi... İyisi mi ben uğraşmayayım dedi fikrimce. Sinir etmenin yarattığı o mıkteşem duyguyu bilmemle belaber sinir olmanın ve ''İyi.'' demenin de yarattığı ezikliği bilirim aynı zamanda. Parçalayasın gelir karşındakini, haklısındır da belki. Ama, çok şerefsiziz, yapçak biş' yok.

Daha çok şey var anlatılacak ya; fekat boşver blöng. Son günlerimi yaşıyorum zaten seninle. Ama burayı terk edeceğim için mutlu muyum? Birazcık. Ada, kuzen, aile bağları, havuz, ders, halacık, babannecan, huzur. Bu yazımın etiketleri olucak. Hayır yazı'mın değil, yaz'ımın. Evet. Salağım belki de olm.

Hoççukal.

9.6.10

twitter is over capacity.

Yeter lan! Tweetlerimi de alıp gidicem ha!

Tweet'ine tweetine tweetine bandım, bedava mı sandın. Eaa.. Evet. Evet, bedava galiba. Açeydim gollarımı tweetle beni deyeydim. Ne over capacity'miş arkadaş.

Millet işi gücü bırakmış twitter'a kitlenmiş, ailecek. Bize izlemek düşüyor...

8.6.10

derin.

Onu al, diye yalvardı genç kız. Kızıl kahve saçlarından bir tutam alnına düşüp badem gözlerinden birini kapatmıştı. Yine de göz gözeydiler. Sesi bir buz kütlesi kadar sert ve soğuk, ''Al; çünkü insanlığın keşfettiği en aptal hissi, aşkı istemiyorum.'' dedi.

İri kahverengi gözlerini dikti kıza, kıvırcık saçından bir parça alnına düştü. ''Ona senden iyi bakarım.'' dedi biraz daha sıcak, gülümseyen bir tonda.

Bu sefer uzun saçlı kız da gülümsedi; ama sadece ''Biliyorum.'' demekle yetindi. O kalbi hak etmediğinden, onu göğsüne hapsettiğinden bahsetmedi. Bu karşısındaki zeki kızın her şeyi anlayacağından emindi, en can alıcı soruyu sormak için boğazını temizledi ve beceriksizce ''Peki ya ona... ihtiyacım olursa?'' diyiverdi. İşte şimdi gözlerini kaçırmıştı.

Kızın gülümsemesi iyice yüzüne yayıldı. Badem gözlerle buluşturdu kahve gözlerini, elini omzuna koydu. ''O yine senin zaten. Ama olmazsa ben yine burdayım.''

''Sen hep burdasın, tıpkı benim gibi! Dostluğumuz için ve gerekirse sonsuza dek.'' Büyük bir heyecanla dökülürken ağzından bu sözler, kollarıyla kıvırcık saçlı kızı sardı: ''Sanırım burası en doğru yer.''

Sıkı sıkı sarıldı ona, yüzünü kızın omzuna bastırdı. ''Hep birlikte, burda olacağız.'' dedi titrek ama heyecanlı bir sesle. ''Ölene kadar ve mümkünse sonrasında da.'' 

Ölene kadar ve mümkünse sonrasında da... Tıpkı hayal ettiğimiz gibi. İstediğimiz, dilediğimiz ve çabaladığımız gibi. İyi ki varsın kank, iyi ki benimlesin Canzü'm. Hiç gitme istiyorum, gitsek bile beraber gidebilmeyi... Seni çok seviyorum!

28.5.10

transmisyon.

Çok mutluydum, şimdi bok gibiyim.


*

25.5.10

vik vik.

Bugün birçok şey oldu, Edebiyat sınavım dahil her şey oldu. Huriye saçmaladı. Avni hoca beni güldürdü, Elif Hoca'mla koptuk, Nevzat Hoca'nın sorularını tartıştık, Canım Salih Hoca'mın işi çıktı, 10F'lerin sınıfına gittik. Ama, bunların hiçbirini anlatmak istemiyorum blöng. O zaman let's get it started(Tam türkçe çeviri: sadede gelelim.).

Hm hm hm..

Birileri girer hayatınıza, hayatınız mükemmel olsa bile o hayatı yine de değiştirir kısa sürede. Sizi gülümsetirken gamzeniz belirginleşir yüzünüzde ve o insan sol yanağınızdaki küçük boşluğu anında doldurur veya ruhunuzdaki o kocaman boşluğu. Ne olursa olsun, mutlusunuzdur. Verilen bu tepkiye etrafınızdakiler her şey diyebilirler: bağlılık, arkadaşlık, ihtiyaç, alışkanlık, aşk bile derler... Siz seçersiniz ne olduğunu. İsterseniz bunları neden söylediğime bir bakalım, tahmin etmek pek de zor değil. E o zaman tahmin edersiniz ki, yeni bir insan daha kazandım.

Onu tanıdığıma memnunum, hatta fazla memnunum galiba. Ama tanıştığımız güne bir dönüş yaparsak, olanlar şu. Sabah sabah messenger'ı açasım geldi, kahvaltı hazırlarken baktım birisi eklemiş. Kahvaltımı yaptım ve geldim. Biraz konuştuk, birkaç saat boyunca dozu aşan derecede saçmalamamak için kendimi nasıl kastığımı anlatamam. Dedim ki ''Ohoo, konuşamıyoruz bile. Nasıl anlaşıcam, böyle başladı böyle gider.'' Biraz geçti üstünden, dün de ''Alıştım.'' dedim, tersledi attı. Gerçekten tersledi, birkaç kez de dumur etti. Ayrıca göt etti. Bu kısma hiç girmeyeyim. :P

Ama taktım mı takarım, ve TDK'ye hep başvururum!

Türk Dil kurumunca alışkanlık: Bir şeye alışmış olma durumu, alışkınlık, alışmışlık, alışkı, itiyat, huy, meleke, ünsiyet, yordam.

Bir sürü anladığım/anlamadığım kelime, bir sürü basitlik... Yani ben bunu beceremeyecek kadar aptalım? Basitçe alışamayacak kadar yeteneksizim? Sanmıyorum. Ha, tabi birileri ''5-yazıyla beş- günde alışır mıymış insan?!'' diyor olabilir, olsun. Haha, zaten bunu diyen kişi muhtemelen şunu da dediğini unutmamıştır. ''Öyle iki günde arkadaş olunmaz, ne kadar güvenebilirsin ki bir yabancıya.'' Üç günde ilişki masaya yatırmalar falan bize göre değildir sonuçta. :) Ah evet, çok daha huzurluyum. Bazen şaşırabiliriz tabi ki, güveniriz öyle hemen. Beş on gün gülersin sonra görüşmezsin-beş belki, ama on gün olmadı kiiğ-. Öyle çok insan tanıdım, fekat genelde karşı tarafın sallamama eyleminden dolayı gerçekleşti bu kopmalar. Bu deneyimler bana önyargı olmadı ama. Şimdilik tek diyebileceğim yaşayayım da göreyim.

Engelleyemediğim çeşit çeşit duygu var, mesela özlüyorum. Daha ne desem? Duygusal bi çocuk oldum işte. Hatta Ahmet Hoca'mın deyimiyle ''Şimdi bi şeye benzedin çucuuğm.''

Hayat güzel blöng ve evet bence bir şeye benzedim.

*Mrr.. Bu yazımda sözü geçen kişi Altuğ adında bir insandır, adınız altuğ değilse üstelik abi(!) hiç değilseniz üstünüze alınmayın.*

24.5.10

nöbeetçi. (e'yi açık okuyunuz.)

Hayat beni son dakikada sürprizlere boğmaya bayılıyor. Sürpriz dediğin öyle olur zaten, cuma günü okula gitmedik diye bugün nöbet tuttuk-ki bu yine mi okul var bakış açılı pazartesilerimin ilk sürprizi gibiydi-. Olsa da olurdu, olmasa da... Nitekim çok da eğlenmedim. Kışın pek bir sessiz olur okulun koridorları, sadece Aylin'le gülüşmelerimiz duyulur, başka da çıt çıkmaz. Eski güzel günler. Ama yeni günlerim de muhteşem ve aynı güzellikte.

Biraz geri saralım beyler bayanlar: Dün gece hiç uyumadım, gece 2-yazıyla iki-'ye kadar zaten uykum gelmedi. Dörde kadar yorganla uğraştım. Dördü on geçe ise ''Amaaağn, ne skindirik lan bu! Uyumuyorum!'' diye isyan ettim. Altıda dönüp durduğum yatağımdan kalktım, babamla konuştum, annemle çay içtim. Okula giderken şarkı dinledim ve sırıtmamın yüzümü kaplamasına gerçekten izin verdim-artisniğe vuruyorum, bildiğin engelleyemedim-. Ah, içim içime sığmıyor blöng. Ama neden? Okula vardım. Nöbete başlamadan önce Aslan Hoca'nın odasında sohbet ettik. O da neşeliymiş neyse ki, bilirsiniz büyükler fazla konuşunca içe bir kararma gelir bitse de gitsek dersiniz, sıkıldım. İşte geldim burdayım. Ayrıca bugün en çok kullandığım kelime ''etwas''tı. Sumru geometri sorusunu çözemeyince ''fuck'' dedi. Ben de ''Sensin o fağğğk.'' diye melodik bir karşılık verince neşemizi bulduk. Ne bileyim, iğrençti.

Aslında ben aklıma takılan bir şey olmasa mutlaka yolunu bulur ve uyurum. Yatmak ve uyumadan kalkmak, üstelik bütün günü nöbette enerjik biçimde geçirmek ne lan? Kesin bi şey düşünüyorum; ama ne?  Hadi onu geçtim, ciddi ciddi bi ara insan olmadığımı düşünmeye başlicam.

Avea'yı liralattım, tee yarım saat sonra geldi. Tam ben giyinmiş ve ceketimi üstüme almış ''Noluo Umut abi? Bi hallediver şu sorunu, bekleyenim var yavv.'' demeye giderken, titredim ve kendime geldim. Meğersem anca gelmiş, boşu boşuna giyindirmiş beni. Yani... Demiyorum bi şey ya. Sonuçta rahatım şu an.

Yarına bir edebiyat sınavım var, kitap özetlerimi bitirmek zorundayım. Ve Mehmet'e verdiğim geometri testini bitirse çok iyi olur. Pink Floyd seven edebiyatçı kulağa güzel gelmiyor mu? O benim öğretmenim işteeeağ! Avni'm.

Ayrıca bugün ingilizce sınavından 96-yazıylan dohsanaltı- aldım. Dün ne defterin kapağını kaldırdım ne de ağzıma ''ingilizce'' sözcüğünü aldım. Geyik yapmayı bir türlü bırakamamam sebebiyle internete de girmicem zaten, dilci olmak kolay mıdır bebeğim? Hiç öyle düşünme.

Son bi şey; ama güzel bi şey:

*Kağıt imzalatmak için öğretmenler odasına girerim.*

Elif Hodja: Benim imzalayacağım bi şey var mı?
Gamtse: Yoo, hepsi tamam sizin, baktım.
Elif Hodja: İşte ben günü gününe yaparım ödevlerimi kızım, bak hiç eksik var mı?
Gamtse: *hafif bir tavırla* Ne yani? Bu kadar da yüzüme vurulmaz.
Elif Hodja: *anca fark eder* Aaa! Öyle demek istemedim ki. Sana değildi valla. Çalıştın mı sınava?
Gamtse: *gülerek* Ne dicemi biliosunuz ki.
Elif Hodja: Çalışmadın, ehehe.

Sınav olur...

50 ELS sorusundan 2 yanlış çıkar, Elif hoca sırtıma vurarak ''Heyt be Gamzem, helal olsun, sen ödevini yapmasan da olur.'' der. Gülerim, güleriz.

Biraz saçmayım, çok konuştum. Konudan konuya atlıyorum; zaman yok, mekan yok, hiçbir şey yok olm. Aha, Bengisu da geldi! Ama gitçek. Ben de uyyim, çalışim.

Hoççukal blöng. Sev beni. Mrr..

23.5.10

laf yapıştırmaca

Annem babamı merak eder, ama bir yandan ona kızar, der ki:

Annecik: ...Kapıyı kilitleyelim, kendimizi kilitleyelim. Çıt da çıkarmayalım, gelsin eve baksın görsün biz yokuz, dokuz doğursun.
Gamtse: Hıı.. anne oldu, abim gitti diye seviniodum. Dokuz tane daha kardeşim olsun da ben de bayılayım artık.

*Annecik kopar.*
  
edit: o ne ya, kendimi bobiler'de gibi hissettim. laf yapıştırmaca, peh.


sabah sabah mutlu olmak için nedenler

Bir diyalog. Ev ortamı, mutfak...

*Babişkom ben peynir keserken yaklaşır.*

B: E kızım, peynirin bir şekli oluo hani dikdörtgen midir nedir? Kalıp halinde yani, biliosun di mi?
Gamtse: Evet, baba. 
B: Peki niye o üçgen prizmaya doğru yol alıyor?
Gamtse: ?! Ehuehe.

Seviyorum bu adamı, canım babam.

19.5.10

deniz üstü köpürür.. ne de severim!

Ready? 1 2 3.. GO!

Man gaaaall man gaaaaaal güzel bir gün piknik için!

GOSGOCUMAN EDIT:

Lan, lan... Ben size n'apayım? Deniz üstü köpürür mü bilemem ama galiba ben çok fenayım. Off, çok hevesli olunca olmuo zaten. Bundan sonra hiç hazırlanmıcam, direkt gidicem. Ama şimdi tatil mi? Peki tatil mi yani şimdi? Fakof. Ben yapacak başka işler bulurum blöng, sen önüne bak.

Herkesin 19 Mayıs'ını tüm içtenliğimle kutluyorum, bu arada.

17.5.10

öylesine yaşadın bugün di mi ya gamze?

Crisis.. Crisis... Aha, öhm. Açıldın mı lan blöng? Allahsız sahibinin allahsız blöngü. Sana yazacağım şeyi unuttum açılıncaya kadar. Çok test çözmeliyim, çooook. Ve... The Beatles'dan muhteşem bir parçayı armağan edip tüymeliyim, hiç halim yok zira. Dıkla dıkla dıklamaya doyma diyorum. Geç de oldu, çeyrek test kaldı ve gidiyorum.

Hoççukal. Hayat güzel.

16.5.10

belated things... just get happier!

Kendi kendime sıkıcı geliyorum iki gündür... Cuma günü süperdi halbusim. Çok güldük. Hatta Avni Hoca'ya bir adet belated doğum günü partisi yaptık.. Ne dese beğenirsin blöng? ''Çok duygulandım çocuklar... Niye dün kutlamadınız?'' Öyle bir insan bizim edebiyatçımız, sıcacık bir yüreğe sahip(:P), orta asyalı gülüşlü ve müzik zevkimizin dehşet verici biçimde uyuştuğu... Bizden biri blöng. Off, amma saçmaladım lan! Dershaneye gitmekten an itibariyle vazgeçtim bu arada.

Yine de günler güzel ama yaşamımdaki en boktan haftasonu olduğu su götürmez bir gerçek. Vücudum kasılmış adeta, duş aldım ve rahatlayamadım. Beklenti içindeyim.

Yazmak istemiyorum blööööngggggg! Anarşik oldum.

Gençler regl olmuş olmalı. xoxo! Basit Girl!

13.5.10

mini mini bir kuş donmuş mudur? yok yok, sıcakladı zaar.

Gün geçmiyor ki efenim, sayın blöngcüğüm, sınıfımızdaki evcil hayvan popülasyonu (böcek, örümcek, çekirge, bok böceği veee daimi sineklerden sonra) artıyor. Bugün sınıfa bir SERÇE girdi lan! Adını Corç koyduk, yazıldığı gibi okunsun diye. :P Kapının altından koridora çıktı kerata, keşif meraklısı. Hocaya refleks olarak ''Hocam, ezilir o, üstüne basarlar yaaa!'' dedim... Canlı varlık sevgisi işte. Yangın köşesinin arkasına kaçınca, kovaları filan da aldık, arkasından çıkarıp pencereden bıraktık tekrar.. Yalnız ilginç bi şey var. Yangın kovalarını tekrar yerleştirince şöyle bi manzara çıktı ortaya: üstündeki harfler Y-N-A-G-N-I diye duruodu, öyle de bıraktık. Gerçekten... Harika bi gündü ya, yine çok güldüm.. 89 kahkaha atıp baklava kası yaptım. Okulda püre vardı, ondan yedim. Son iki ders iyice sıcak oldu, hiç çekilmedi. Ama sabah falan çok eğlendim Elif Hoca'yla... Ödevlerini yapmayıp da sevilebilite katsayısı yüksek bir öğrenciyim, ov ye. Eeeh, bugünlük bu kadar be blöng. Ve Coldplay'in rahmeti üzerinde olsun. Tik tok on the clock.

Hoççukal.

Haha, bi de komşu geldi şimdi. ''Vay, yürüyen avrat, naber beybi?'' dedi. Güldüm. Güzeldi.

9.5.10

suck my...



Stewie sucks Peter's nipple and gets a nipple hair stuck in his mouth.

O değil de, Stewie'nin hareketi bomba ya, koptum.

29.4.10

sen numune misin ya?!

Huli'den bir Sallamador Dali:

Huli: Candan Erçetin'in bu şarkısını bilio musun?
Gamtse: Biliyor muyum? Kesin biliyorumdur. Ama sen dersin ki atayım mı, eh, lafı uzatma.
Huli: Çok güzel ya.
*gönderipduru*
Gamtse: Ben malımı bilirim, mal. Mal Huli. :D
Huli: Hasta etme len adamı. Dont make me sick! Sana şarkı gönderioz burda dinle diye.
*Gamtse an itibariyle kopuşlarda*

Sen ne biçim bi canlısın lan, iyi ki varsın. Terliksi hayvan, tam Türkçe çevirine kurban olduğum.

evolüsyon.

Omfalit >> Omfilit >> Pomfrit >> Yan flüt >> Ön flüt.

Bir hastalığı rezil de eden vezir de eden biziz efenim.

editasyon: Ha bi de, bence ''pomfrit'' evrimin kaybolmuş basamağı.

28.4.10

links two, drei, vier. two?

Ya, şöyle ki sevgili blöng, bundan kaç sene önce olduğunu kestiremesem de çok sene önce olmadığını bildiğim bir diyalog var elimde. Flashforward edelim, hadi bitirelim şu işi hafız:
Annecik: Gaaaaaaamzeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee! (Koridordan artan zil sesi gibi gelen bir ses, biliyorum yaklaşıyor.) *beni beklemez ve odama dalar bebeyim* Bak ne bulduuum!
Elde bir poşet, saçma kuru bi şey. Göbek bağımı bulmuş...
Gamtse: Anne bu ne ya, ıyyy... İğrenç bu. Benim mi?
Annecik: Hem abinin hem senin, evde bunlar. Nereye gömersen oraya gidiyormuşsun. Ben evde bıraktım.
Gamtse: Kilerden çıkardın onu di mi? Sanki evde durduğumuz var anne ya. Atsana bunu.
Annecik: Aaa, olmaz. Göbek bağı bu, saklarım.
Gamtse: İyi iyi, zaten çöpe gitseydi çöpçü olma ihtimalimiz artardı. Hem ayak bağı olacağına göbek bağı olsun.

Omfalit sinyalleri veriyormuşuz, süper di mi lan! O dejavu'yu yaşadım şu an. Esprilere geeeeel. Bitanda var:

*Gamtse, Annecik ve Abimsi yolda yürüyorlardır. Abimsi Manisa'ya dönüşü için otobüs terminaline rotasını şaapmıştır. Gamtse önden gider ve Annecik malzemeyi verir.*
Annecik: Hızlı yürü biraz hadi, ayağına basıcam, kapaklanıcaksın.
Gamtse: İyi ya anne, kapaklanalım da içimizdekiler dökülmesin. Ya hiç kapaklanamazsak?
Abimsi: Ahauhahdsdaahjsqas.


Ayrıca bugün kullandığım gerek anlam gerek stil açısından yeni dallama fiillikler: tıp tıp etmek, cık cık etmek, tık tık etmek.

En güzel Nevzat Hoca teklifi: Kuşadasında bir hafta sonu planı adı altında ''Bahçeyi Bellemek'' ekstradan anayı da verirler mi bi soralım istiyoruz sınıfça.

    Avni Hoca'yla dersi kaynatmak için açılmasa da genellikle dersi kaynattıran muhabbetlerden bir kısım:

    Avni Hoca: İşte ben Portakallı Ördek'i merak ediyorum ve birgün yemek istiyorum çocuklar.
    Gamtse: Falanfilanhoborodahah... Bence işte o zaman hayvan gibi yiyoruz.
    Avni Hoca: Biz de kendi aramızda ona öküz gibi deriz.
    Aylin: Bütün hayvanları dahil etmek mantıklıca değil mi? Tek bi hayvana yoğunlaşmasak olur bence.

    Yazını yaz yanaklarını yediğimin. /Biri bana bu cümle düzgün desin, devamı yok desin. Küfürsel hiçbir özellik taşımadığından bahsetsin. 

    Artık otbüslee'de para uzatmaktan sıkıldım. Hayatın bana ödettiği en ağır bedel o. Hayatımın sonuna kadar ''Şurdan bir öğrenci uzatır mısınız?'' sesiyle gelen yubarlak paraları görmek istemiyorum. Gözlerimde $-$ işareti olsun istiyorum. Hayat, omfalit varken güzel ayrıca. Kimsenin raporunda ''omfalit'' nedeniyle bir gün izinlidir yazıyor mu? Benim yazıyor işte. Yanıyor, acıyor canım. O ayrı.

    Ayrıca bugün Moral Bozukluğu ve 31 -yazıyla: osbir- filmini bitirdim. Veri nays tarzında değil ama üzücü biraz. Hard to believe. Üstelik bedaveee, indiriosun izliosun. Hadi diyelim ki veri nays tarzında değil; o zaman bir günde çekilmiş, az emekli, bütçesi de yok denilecek gibi, hafif komedi tarzında. Sezyum var işin içinde, birkaç yerde görünce mutlu oldum. Kendi kendineeeeee. Deniz Alnıtemiz'e sevimliliğinden dolayı seksi bir öpücük gönderiyorum. Filmi destekleyenlere 31ciler diyebilir miyiz efenim?

    Son bir defa döndüm baktım geldim gördüm ve büyük ihtimalle yendim ama dedim ki: Ey lev yü.

    27.4.10

    omfalit (omphalitis)

    Efendim, geçtiğimiz cumartesi İzmir Kitap Fuarı'nda idim. Her şey güzel gelişti. Erdil Yaşaroğlu'nu, Alpay Erdem'i gördüm. (sadece gördüm, Erdil'i insanlık olarak sevmem zaten, yanaşmadım.) Veee, Penguen imza salonunun önünde tuvalete giden bir adet Kaan Sezyum yakaladım. Hemen de durdurdum tabi ki; biraz muhabbet filan... Çok tatlı ya, karısını falan kaybetmişti geçenlerde... Dikkat ettim, iyi görünüyordu ama. Hayranlarını seven ve kankaymışçasına muhabbet eden bir insandır belki de Sezyum. Aferin Sezyum. Senin gibi ben de seni köşe bucak sevmek istiyorum. Salon olsun, kalorifer peteği olsun, çeşit çeşit... Fark etmez. Neyse efendim. Hayvancasına hoş bir gün geçirip Burger King'deki Mert'ten dondurmayı da alınca ben ve bizim kızların keyfine diyecek yoktu. Mert bizim gözde elemanımız olacak bu hafta sanırım...

    Onu bırak, Pazar günü biraz hasta hissettim ben. Karnımda ağrı, onun üstüne elimi domates sanıp doğradım filan... Dedim ki: ''Ulan Gamze, iki gün mutlu olacaksın ya al işte acısı çıkıyor...'' büyük ihtimalle. Pazartesi sabahı okulda gittim, arada yine ağrıdı ayağa kalkarken filan; nasıl bir şişlik nasıl bir ağırlık ve sertlik hissediyorum kelimelere dökemem ama... Akşamına eve geldim, bir güzel soyundum. Baktım kızarmış göbek deliğimin etrafı. Hayret bi' şey! İnsan kıllanıyor tabi, akşam annem gelince eve bahsettim ben bundan. Acil'e gidelim mi, diye sordu? Gerek yok yarın çıkalım dedim. Nitekim çıktık geldik ve bu satırları yazıyorum. ''Omfalit''mişim. Göbeğimin iltihaplanması çok uçuk bir olay. Üstelik nereye değdim, nasıl bıraktım, temizdi, nasıl oldu! Ama olacak ya... Mutlu oldum ben çünkü. :D Bünyem aşırı mutluluğu kaldıramıyor sanırım, bahaneler üretiyor. Neyse ki hayvansı bir olayı başardım, hastane dönüşü anneme mutluluk dolu bir sesle ''Anne ya... Ben de boş kalıcam diye üzülüyordum. Bak iki hafta boyunca pansuman yapıcam artık. Sabahlarıma tendürdiyot rengi gelicek!'' dedim. Şimdilik çok iyiyim, her şeyi Omfalit'e bağlıyorum. ''Omfalit lan bu, boru değil!'' dermişçesine.Ve annem de böyle ilginç rahatsızlıklarım olmasa dünyadaki birçok şeyden habersiz kalacağını belirtti. Böyle arada cins cins hastalıklarım oluyor ya, hayatta öğrenmediğim tıbbi mevzu kalmayacakmış gibi geliyor. Artık göbek bakımı yapmayı biliyoruz ana-kız! Süper di mi. Cümle içinde kullanıyorum:

    Ben bugün omfalit oldum.

    Hayır blöng, hayır, ölmüyorum.

    Hoççukal.

    16.4.10

    time is running out.

    Hey blöng, im still alive! Imagining the future and getting confused. What should i really do? Exams are getting boring and i cant do anything, maybe when i sleep i can forget all bad things, sweet dreams.

    2.4.10

    bluish.

    Mavi oldu lan gözlerim, valla. Lensime kurban. Hatta şarkılarım var bi sürü:

    Arkadaşlar söylüo:

    Mavilim mavişelim, mavilim mavişelim, tenhadaaa buluşaaalım mavilim!

    Maviii maviii massssmaaavii, gözleri boncuk maaağvi!

    Mavili mavili mor çiçeeeeğğk mavili burdan geçeceğk!

    Bu da benden:

    Freed from desire, mind an LENSES purified.

    Hehe aklıma geldikçe yazarım blöng. Si ya!

    21.3.10

    .

    Life may have no meaning. Or even worse, it may have a meaning of which I disapprove

    19.3.10

    jingle bells, batman smells, i've just crapped my pants! oh wait, im not wearing pants!

    Huli'mle sınıfta saçmalatmaca yaparkene ortaya ne çıktı acaba:

    Huli: (kalemi eline alır inceler) O.7 mi bu?
    Gamtse: Hayır, 5.
    Huli: Aa, sevmedim (kalemi koyar önüme) ben 7'cilerdenim!
    Gamtse: 7 çok geç huriye! (kıkırdarım)
    Huli: Geç olsun güç olmasın Gamze'm.
    Gamtse: Kontrolsüz güç güç değildir.
    *işte saçmalamanın sansür kısmı ya*
    Aylin, ben ve Huli aptalca konuşur en sonunda Huli'ye takılan ''cleo'' lakabına gelir olay...
    Huli: Kızım güç bende. Kroyum emme para bende işte.
    Gamtse: Yok yok, Cleo'yum emme para bende diceksin.

    HAG üçlüsü kopar.

    Bu da böyle bir anımdır. Öncedendir, tazelensin diye maksat.

    16.3.10

    to be continued.

    İnanmak değil mesele. Şimdilik bilmenin erdemi var ya karşımda, o yeter.

    14.3.10

    a special day?




    Pi sayısı gunüymüş böyün. Hayırlı ossun. Google sağossun.

    13.3.10

    ich liebe die Beatles!

    Eveett, sayın blöng. Bugün boş boş oturmamla beraber hiç durmadan Beatles filan araştırdım. 2 dene cillop gibi bidıls şarkısını in german lyrics gördüm adamım! Buna oh yes denmez de ne denir? Hemen paylaşmalıyım diyerekten amin bismillah:



    *She Loves You işte bu!



    *Tabi ki de Avana hold yo hend!

    Süper süpeeer. Çok tatlılar. =) Ama şimdi Dustin Hoffman filmi izlemeye gidiorum blöng. Si ya.

    11.3.10

    Gamzedeyim, deva bulmam...



    ''gamzede''nin ne anlama geldiğini bu şarkıda kestiremesem de, sevgili TDK'nın yardımı ile bunun halk arasında deniliyor olabileceğini ve koca sözlükte bulunmadığını fark ettim az önce. Belki de bu gamzede diye bir şeyin olmasını istemediğimdendir, dinlerken de aklıma gelmesini ilk istediğim bunun benim ismimi çağrıştırması zaten. Israrla, ama çok ısrarla, bu şarkıyı hep üzerime alınmak istemişimdir... O zaman, Gamze'deyim deva bulmam. =)))

    10.3.10

    inadına minadına, mesıncırına.

    Kişisel ileti yazdığım yere sabahtır ''I can't stay'' yazıyorum. Kalmıo blöng. Bi bakıyorum, onun yerine eski yazdığım ''Another boy bad for my health'' çıkıyor. Acaba can i stay lan? Haydarinna rinna rinna rinanay yani.

    To understand this life.

    Very nice one. ;)

    9.3.10

    cause: i cant wait for u to knock me up :/

    Dediğim gibi okul yoktu! Bugüne biraz tansiyonu düşük olarak başladım. Ani hareketlerde filan başım dönüyor. Hayırlısı yani... Neyse annemle çarşıya çıktık, sümbül aldım, adam kartona koydu üstünde lale yazıo. Nasıl sinir oldum anlatamam. Boğazımda da bi acı var ki sorma ya! :( Ama hoş bir gün. 15 dakika sonra Spanish Lesson başlıyor! Hayat ne kadar sıkıcı ya, of. İstediğim olsun.

    Gelcem blöng!

    ''Geldiklerim gibi giderim.''

    Beyoncé ablaya takmış durumdayım anlatamam ya. Bugün çok şey üst üste geldi ya. Ödevlerim var yapcak daha ya. Ay lanet olsun yazamıcım blöng ya. Si ya. :))

    7.3.10

    bekleyiş.

    Çoğumuz için beklemek farklı... İstediği bir şeyi beklemek, memlekete döneceği günü beklemek, bir insanı beklemek, alacağı şeyler için para beklemek. Bir de, boşuna beklemek. İşte ben boşuna bekliyorum. Bir de yalnızlıksa sana eşlik eden o bekleyiş gecende, konuşmadan arkadaş olursun onunla.

    Hatta: Bekledim de gelmedin.

    Misal: Kelebekler böcekler ama ben beklemem.

    Bekle G... Hayatın sonu henüz gelmedi.

    Bugün iyi değilim blöng. Son birkaç günde hatta. Yatıyorum, dış dünyaya kapanırken göz kapaklarım içimdeki dünyaya uyanıyorum. İyi geceler.

    Öyle depresifim ki sanki ben, blog kaydının başlığını içeriğinden daha uzun yazacak kadar. Belki de nasıl başlayacağımı bilmediğimden. Sonra içine bak:

    Beynimi yiyorlar anne, beynimi yiyorlar...

    5.3.10

    Boşyereağlamakalbinibağlama.

    Sabretmek muhteşem bir şey, merak etmek ise öldürücü. Karar vermek harika bi şey, zarar vermek berbat. Hiçbir şey hissetmiyorum, bazen çok acımasız mı oluyorum ne? Çevreme, dünyaya, kendime. Yine de ben hala yaşıyorum. Nefes almam her şeyin çözümüdür belki de, hiç gerek yok nefes alsam da yaşamıyorum demeye... Gideceğini bilmeyene hangi yol olduğu fark eder mi? Yaptıysam dünyanın en büyük hatasını, kime ne! Yine de yüzüm vardır benim güzelim demeye. Ve aynı zamanda haklarım çoğalır kaybetmek üzerinde. Hayatın bir tür insan ticareti yaptığını düşünürsün, alır önce sevdiklerini bırakır sevmediklerini geriye. Ya da en iyisi hiç kimsen olmasın, ihtiyacı da olmaz ki insanın sevmeye sevilmeye. Çünkü yolların hepsi çıkar sadece yüklemden ibaret alışırsın denmesine. Eh, sen de alış bari kendin için olmasa da dikkatini ver önerilenlere.

    Yaz bu hayatı bitir, geceye imzanı at. Yatağına yat. Öyle bir yıldız parlar ki gökyüzünde sırf sen göreme diye, ki göremezsin neticede. Hayat işler tersine, ama sen buna da alışırsın. Çünkü bir şekilde seni sokmuşlar bu sınıfa artık, insansın.

    3.3.10

    Hey Jude'luk bi gün ha.



    I need to study all of this! Haydi bakalım, inek öğrenci moduna anında geçiş yaptım umarım sevgili bünyem bundan etkilenmez. Ve aç, susuz, enerjisiz, ATPsiz, AKPsiz, hiçbi' şeysiz şu testleri bitiririm. Bitirince yazmak ümidiyle blöng! Bugün iğrenç bi gündü zaten. Obey yor mastır.

    1.3.10

    speniş gays, yeğ.

    Galiba bu çocuklardan çekeceğim var benim ya. Garip ama sıcaklar, aslında Türk gibi biraz, tam değil ama. Garip diyorum ya.