28.5.10

transmisyon.

Çok mutluydum, şimdi bok gibiyim.


*

25.5.10

vik vik.

Bugün birçok şey oldu, Edebiyat sınavım dahil her şey oldu. Huriye saçmaladı. Avni hoca beni güldürdü, Elif Hoca'mla koptuk, Nevzat Hoca'nın sorularını tartıştık, Canım Salih Hoca'mın işi çıktı, 10F'lerin sınıfına gittik. Ama, bunların hiçbirini anlatmak istemiyorum blöng. O zaman let's get it started(Tam türkçe çeviri: sadede gelelim.).

Hm hm hm..

Birileri girer hayatınıza, hayatınız mükemmel olsa bile o hayatı yine de değiştirir kısa sürede. Sizi gülümsetirken gamzeniz belirginleşir yüzünüzde ve o insan sol yanağınızdaki küçük boşluğu anında doldurur veya ruhunuzdaki o kocaman boşluğu. Ne olursa olsun, mutlusunuzdur. Verilen bu tepkiye etrafınızdakiler her şey diyebilirler: bağlılık, arkadaşlık, ihtiyaç, alışkanlık, aşk bile derler... Siz seçersiniz ne olduğunu. İsterseniz bunları neden söylediğime bir bakalım, tahmin etmek pek de zor değil. E o zaman tahmin edersiniz ki, yeni bir insan daha kazandım.

Onu tanıdığıma memnunum, hatta fazla memnunum galiba. Ama tanıştığımız güne bir dönüş yaparsak, olanlar şu. Sabah sabah messenger'ı açasım geldi, kahvaltı hazırlarken baktım birisi eklemiş. Kahvaltımı yaptım ve geldim. Biraz konuştuk, birkaç saat boyunca dozu aşan derecede saçmalamamak için kendimi nasıl kastığımı anlatamam. Dedim ki ''Ohoo, konuşamıyoruz bile. Nasıl anlaşıcam, böyle başladı böyle gider.'' Biraz geçti üstünden, dün de ''Alıştım.'' dedim, tersledi attı. Gerçekten tersledi, birkaç kez de dumur etti. Ayrıca göt etti. Bu kısma hiç girmeyeyim. :P

Ama taktım mı takarım, ve TDK'ye hep başvururum!

Türk Dil kurumunca alışkanlık: Bir şeye alışmış olma durumu, alışkınlık, alışmışlık, alışkı, itiyat, huy, meleke, ünsiyet, yordam.

Bir sürü anladığım/anlamadığım kelime, bir sürü basitlik... Yani ben bunu beceremeyecek kadar aptalım? Basitçe alışamayacak kadar yeteneksizim? Sanmıyorum. Ha, tabi birileri ''5-yazıyla beş- günde alışır mıymış insan?!'' diyor olabilir, olsun. Haha, zaten bunu diyen kişi muhtemelen şunu da dediğini unutmamıştır. ''Öyle iki günde arkadaş olunmaz, ne kadar güvenebilirsin ki bir yabancıya.'' Üç günde ilişki masaya yatırmalar falan bize göre değildir sonuçta. :) Ah evet, çok daha huzurluyum. Bazen şaşırabiliriz tabi ki, güveniriz öyle hemen. Beş on gün gülersin sonra görüşmezsin-beş belki, ama on gün olmadı kiiğ-. Öyle çok insan tanıdım, fekat genelde karşı tarafın sallamama eyleminden dolayı gerçekleşti bu kopmalar. Bu deneyimler bana önyargı olmadı ama. Şimdilik tek diyebileceğim yaşayayım da göreyim.

Engelleyemediğim çeşit çeşit duygu var, mesela özlüyorum. Daha ne desem? Duygusal bi çocuk oldum işte. Hatta Ahmet Hoca'mın deyimiyle ''Şimdi bi şeye benzedin çucuuğm.''

Hayat güzel blöng ve evet bence bir şeye benzedim.

*Mrr.. Bu yazımda sözü geçen kişi Altuğ adında bir insandır, adınız altuğ değilse üstelik abi(!) hiç değilseniz üstünüze alınmayın.*

24.5.10

nöbeetçi. (e'yi açık okuyunuz.)

Hayat beni son dakikada sürprizlere boğmaya bayılıyor. Sürpriz dediğin öyle olur zaten, cuma günü okula gitmedik diye bugün nöbet tuttuk-ki bu yine mi okul var bakış açılı pazartesilerimin ilk sürprizi gibiydi-. Olsa da olurdu, olmasa da... Nitekim çok da eğlenmedim. Kışın pek bir sessiz olur okulun koridorları, sadece Aylin'le gülüşmelerimiz duyulur, başka da çıt çıkmaz. Eski güzel günler. Ama yeni günlerim de muhteşem ve aynı güzellikte.

Biraz geri saralım beyler bayanlar: Dün gece hiç uyumadım, gece 2-yazıyla iki-'ye kadar zaten uykum gelmedi. Dörde kadar yorganla uğraştım. Dördü on geçe ise ''Amaaağn, ne skindirik lan bu! Uyumuyorum!'' diye isyan ettim. Altıda dönüp durduğum yatağımdan kalktım, babamla konuştum, annemle çay içtim. Okula giderken şarkı dinledim ve sırıtmamın yüzümü kaplamasına gerçekten izin verdim-artisniğe vuruyorum, bildiğin engelleyemedim-. Ah, içim içime sığmıyor blöng. Ama neden? Okula vardım. Nöbete başlamadan önce Aslan Hoca'nın odasında sohbet ettik. O da neşeliymiş neyse ki, bilirsiniz büyükler fazla konuşunca içe bir kararma gelir bitse de gitsek dersiniz, sıkıldım. İşte geldim burdayım. Ayrıca bugün en çok kullandığım kelime ''etwas''tı. Sumru geometri sorusunu çözemeyince ''fuck'' dedi. Ben de ''Sensin o fağğğk.'' diye melodik bir karşılık verince neşemizi bulduk. Ne bileyim, iğrençti.

Aslında ben aklıma takılan bir şey olmasa mutlaka yolunu bulur ve uyurum. Yatmak ve uyumadan kalkmak, üstelik bütün günü nöbette enerjik biçimde geçirmek ne lan? Kesin bi şey düşünüyorum; ama ne?  Hadi onu geçtim, ciddi ciddi bi ara insan olmadığımı düşünmeye başlicam.

Avea'yı liralattım, tee yarım saat sonra geldi. Tam ben giyinmiş ve ceketimi üstüme almış ''Noluo Umut abi? Bi hallediver şu sorunu, bekleyenim var yavv.'' demeye giderken, titredim ve kendime geldim. Meğersem anca gelmiş, boşu boşuna giyindirmiş beni. Yani... Demiyorum bi şey ya. Sonuçta rahatım şu an.

Yarına bir edebiyat sınavım var, kitap özetlerimi bitirmek zorundayım. Ve Mehmet'e verdiğim geometri testini bitirse çok iyi olur. Pink Floyd seven edebiyatçı kulağa güzel gelmiyor mu? O benim öğretmenim işteeeağ! Avni'm.

Ayrıca bugün ingilizce sınavından 96-yazıylan dohsanaltı- aldım. Dün ne defterin kapağını kaldırdım ne de ağzıma ''ingilizce'' sözcüğünü aldım. Geyik yapmayı bir türlü bırakamamam sebebiyle internete de girmicem zaten, dilci olmak kolay mıdır bebeğim? Hiç öyle düşünme.

Son bi şey; ama güzel bi şey:

*Kağıt imzalatmak için öğretmenler odasına girerim.*

Elif Hodja: Benim imzalayacağım bi şey var mı?
Gamtse: Yoo, hepsi tamam sizin, baktım.
Elif Hodja: İşte ben günü gününe yaparım ödevlerimi kızım, bak hiç eksik var mı?
Gamtse: *hafif bir tavırla* Ne yani? Bu kadar da yüzüme vurulmaz.
Elif Hodja: *anca fark eder* Aaa! Öyle demek istemedim ki. Sana değildi valla. Çalıştın mı sınava?
Gamtse: *gülerek* Ne dicemi biliosunuz ki.
Elif Hodja: Çalışmadın, ehehe.

Sınav olur...

50 ELS sorusundan 2 yanlış çıkar, Elif hoca sırtıma vurarak ''Heyt be Gamzem, helal olsun, sen ödevini yapmasan da olur.'' der. Gülerim, güleriz.

Biraz saçmayım, çok konuştum. Konudan konuya atlıyorum; zaman yok, mekan yok, hiçbir şey yok olm. Aha, Bengisu da geldi! Ama gitçek. Ben de uyyim, çalışim.

Hoççukal blöng. Sev beni. Mrr..

23.5.10

laf yapıştırmaca

Annem babamı merak eder, ama bir yandan ona kızar, der ki:

Annecik: ...Kapıyı kilitleyelim, kendimizi kilitleyelim. Çıt da çıkarmayalım, gelsin eve baksın görsün biz yokuz, dokuz doğursun.
Gamtse: Hıı.. anne oldu, abim gitti diye seviniodum. Dokuz tane daha kardeşim olsun da ben de bayılayım artık.

*Annecik kopar.*
  
edit: o ne ya, kendimi bobiler'de gibi hissettim. laf yapıştırmaca, peh.


sabah sabah mutlu olmak için nedenler

Bir diyalog. Ev ortamı, mutfak...

*Babişkom ben peynir keserken yaklaşır.*

B: E kızım, peynirin bir şekli oluo hani dikdörtgen midir nedir? Kalıp halinde yani, biliosun di mi?
Gamtse: Evet, baba. 
B: Peki niye o üçgen prizmaya doğru yol alıyor?
Gamtse: ?! Ehuehe.

Seviyorum bu adamı, canım babam.

19.5.10

deniz üstü köpürür.. ne de severim!

Ready? 1 2 3.. GO!

Man gaaaall man gaaaaaal güzel bir gün piknik için!

GOSGOCUMAN EDIT:

Lan, lan... Ben size n'apayım? Deniz üstü köpürür mü bilemem ama galiba ben çok fenayım. Off, çok hevesli olunca olmuo zaten. Bundan sonra hiç hazırlanmıcam, direkt gidicem. Ama şimdi tatil mi? Peki tatil mi yani şimdi? Fakof. Ben yapacak başka işler bulurum blöng, sen önüne bak.

Herkesin 19 Mayıs'ını tüm içtenliğimle kutluyorum, bu arada.

17.5.10

öylesine yaşadın bugün di mi ya gamze?

Crisis.. Crisis... Aha, öhm. Açıldın mı lan blöng? Allahsız sahibinin allahsız blöngü. Sana yazacağım şeyi unuttum açılıncaya kadar. Çok test çözmeliyim, çooook. Ve... The Beatles'dan muhteşem bir parçayı armağan edip tüymeliyim, hiç halim yok zira. Dıkla dıkla dıklamaya doyma diyorum. Geç de oldu, çeyrek test kaldı ve gidiyorum.

Hoççukal. Hayat güzel.

16.5.10

belated things... just get happier!

Kendi kendime sıkıcı geliyorum iki gündür... Cuma günü süperdi halbusim. Çok güldük. Hatta Avni Hoca'ya bir adet belated doğum günü partisi yaptık.. Ne dese beğenirsin blöng? ''Çok duygulandım çocuklar... Niye dün kutlamadınız?'' Öyle bir insan bizim edebiyatçımız, sıcacık bir yüreğe sahip(:P), orta asyalı gülüşlü ve müzik zevkimizin dehşet verici biçimde uyuştuğu... Bizden biri blöng. Off, amma saçmaladım lan! Dershaneye gitmekten an itibariyle vazgeçtim bu arada.

Yine de günler güzel ama yaşamımdaki en boktan haftasonu olduğu su götürmez bir gerçek. Vücudum kasılmış adeta, duş aldım ve rahatlayamadım. Beklenti içindeyim.

Yazmak istemiyorum blööööngggggg! Anarşik oldum.

Gençler regl olmuş olmalı. xoxo! Basit Girl!

13.5.10

mini mini bir kuş donmuş mudur? yok yok, sıcakladı zaar.

Gün geçmiyor ki efenim, sayın blöngcüğüm, sınıfımızdaki evcil hayvan popülasyonu (böcek, örümcek, çekirge, bok böceği veee daimi sineklerden sonra) artıyor. Bugün sınıfa bir SERÇE girdi lan! Adını Corç koyduk, yazıldığı gibi okunsun diye. :P Kapının altından koridora çıktı kerata, keşif meraklısı. Hocaya refleks olarak ''Hocam, ezilir o, üstüne basarlar yaaa!'' dedim... Canlı varlık sevgisi işte. Yangın köşesinin arkasına kaçınca, kovaları filan da aldık, arkasından çıkarıp pencereden bıraktık tekrar.. Yalnız ilginç bi şey var. Yangın kovalarını tekrar yerleştirince şöyle bi manzara çıktı ortaya: üstündeki harfler Y-N-A-G-N-I diye duruodu, öyle de bıraktık. Gerçekten... Harika bi gündü ya, yine çok güldüm.. 89 kahkaha atıp baklava kası yaptım. Okulda püre vardı, ondan yedim. Son iki ders iyice sıcak oldu, hiç çekilmedi. Ama sabah falan çok eğlendim Elif Hoca'yla... Ödevlerini yapmayıp da sevilebilite katsayısı yüksek bir öğrenciyim, ov ye. Eeeh, bugünlük bu kadar be blöng. Ve Coldplay'in rahmeti üzerinde olsun. Tik tok on the clock.

Hoççukal.

Haha, bi de komşu geldi şimdi. ''Vay, yürüyen avrat, naber beybi?'' dedi. Güldüm. Güzeldi.

9.5.10

suck my...



Stewie sucks Peter's nipple and gets a nipple hair stuck in his mouth.

O değil de, Stewie'nin hareketi bomba ya, koptum.