25.7.10

nightmares and day-dreams.

Bi rüya gördüm hocu, unutmadan hemen anlatayım:

Bizim arka balkonda dayımlarla kahvaltı ederken tarih öncesinden kalma bir anlaşmazlığı tartışıoduk: evrim mi yaradılış mı? Ben bir ara coşup dayımın harun yahyadan söz açmasına dayanamadım. ''Harun Yahya mı? Adamın tek yaptığı saçmalamak ve yalanlamak. Bana güzel bir kanıtla gelmio ki? Hala bunlara inanıosanız kıçımla güleyim ben size!'' dediğimi hatırlıyorum. Hayret ki annem de artık inançsızlığıma ses çıkarmaz olmuş, babam zaten sessizce kahvaltısını edio. ''Böyle daha huzurluyum, korkmuyorum en azından.'' dediğim günden beri(bunu reelde söyledim, bana hak verir gibi oldu, onun etkisiyle olabilir.).

Sonra Berkcan'la Can bizim karşı eve taşınmış. Berkcan'ın suratında biraz sessiz ol ya ifadesi var. Yanında da 2-3 arkadaş ama hepsi koyu kızıl saçlı. Az sonra Burçin'e benzettiğim biri gelio oturuo; ama başında beyaz bi örtü var. Bildiğin nineye benzio yani. Birden kayboluo o. Sonra soruyorum ''O Burçin miydi? Nereye gitti?'' diye. ''Can'la yiyişmeye gittiler. Yeni çift ya, yalnız bırakmak lazım.'' dio karşımdaki. Koşuyorum antreye. Açıyorum kapıyı, duyduğum çığlıkların Burçin'e ait olmamasını dileyerek. Burçin kapıda ''Hadi gidiyoruz.'' diyor, suratı buz gibi. Ben neler olduğunu sormadan, itiraz etmeden, çıkıyoruz; çünkü onun için endişeliyim. Bizim en işlek caddenin birisinde yürürken hiç araba olmaması beni şaşırtıo. Karşıdan Pınar Altuğ gelio çocuk arabasıyla. (gamzeninnotu: Pınar abla ne alaka çözemedim ha. Hiç takip etmem?) Burçin, ruh hali düzelmiş, ''Yağmur aldatmış bunu, boşanmışlar.'' dio. O da bize iyice yaklaşınca durup konuşuo. Ben bi ara ''Aa, bu benim size hediye ettiğim gözlük mü?'' diyorum, kadın şaşırıo ve muhtemelen deli olduğumu düşünüo. Bakıyorum sonra elimle dokunup benim gözlük değilmiş, kahverengi olduğundan benzettiğimi idrak ediyorum. Pınar Altuğ'cum gaçhayım (dur lan buldum anasını satim. Altuğ'dan gelme olabilir mi bu pınaraltuğ mevzuu? Altuğcum diyince anladım.) modunda ilerlerken bizim sahne karanlıklara bürünüo...

Ve hemen 2. perdeye geçiyoruz. Babam, annem, ben ve babannem (belki de sülalecek?) beşiktaş maçını izlemeye gidiyoruz. Babacığım biletleri almış; ama beşiktaş ne alaka işte?! Gittiğimiz yer tepede kalıo böyle, tepeden başlayıp aşağı doğru süzülüo yani, merdivenli. Ama stad değil, spor tesisi gibi bi yer. Merdivenlerden iniyoruz, geniş geniş taş merdivenler, sporcuları görüyorum soyunma odalarında filan. Merdivenlerin aşağısına bakınca halı saha gibi bi yer görünüo ''Hah, ısınıolar işte, hadi inelim çabucak yerimize oturalım.'' diyorum. Adamın biri gelio-kesin çarşı'dan :P- alayım ben biletleri siz şöyle geçin diyip garip güzellikteki sandalyelere oturtuo bizi. Ama biz bildiğin salon gibi bi yerdeyiz ve maç da projeksiyonla gösterilio. Babam yandaki soyunma odasından sandalye söküp getirio ona yer kalmayınca. Biraz daha izledikten sonra ''PES lan bu! Fake maç olm!'' diye pöykürüyorum. Annem de babama kızmaya başlıo hafiften. ''15 milyon verip bilet almışsın, 4 lira fazla verseydin. Öğle yemeğini de dahil ediolarmış!'' dio. Babam da ''Vay şerefsizler, bilerek söylemiolar, haberleri vardır kesin.'' diye cevap verio. Ben ise ''Oha baba 15 milyonla maça mı götürülür insan'' diye içimden isyan ediyorum. Sonra bu haksızlığı yediremeyip çıkıyoruz, halı sahaya iniyoruz. Antep vs Trabzon var. ''Canlı maç izlemeyi tercih ederim yeter ki futbol olsun.'' diyip alıyorum yerimi. Annemler gitmiş, şimdi de okul arkadaşlarımla oturmuş bizim okulun anteplileriyle trabzondan gelen kısımın maçını izliyorum. ''Adam gibi maç olsa zaten.'' demiyorum; çünkü ben bizim okulda yapılan maçları severim. *gülücük* Bu kısımda unuttuğum bi şeyler var. Tek hatırladığım sahada ilginç bir hayvan/cisim görülmesiyle maçı kesip o ögenin başında toplandığımızdı. Ayrıca ben bu kadar futbol delisi değilim. Beşiktaş ve trabzon için ölmüyorum yani, maç olsun bizim olsun edaları neydi acaba? Bu kısmı da unuttuğumdan bitmiş kabul ediyorum.

Chapter 3: Gece karanlık, deniz kenarı. Hemenceciğk bir marketin önünde kalabalık bir arkadaş grubu ve Bora Akkaşla 1 tane arkadaşı da mevcut. (al bi de borayı açıkla bana, altuğ dedik yırttık. Ya bu ne?) Ayrıca ben bu sefer lezbiyenim, bildiğin kız arkadaşım var, yeni sevişip gelmişiz. Ama sevgilim son zamanlarda sık sık sevişmek istediği için ayrılmayı düşünüyorum. ''Yeter lan, oralına da öpüşmene de uzun saçlarına da başlıcam.'' şeklinde bir iç isyan oluşturmuşum. Böyle market içinde bir oyalanmacadan sonra Bora ve arkadaşı kan ve gözyaşları içinde geliolar. Bora'nın sevgilisi serçe parmağını çizmiş, market sahibi orta yaşlı güzel kadına gösterio. Kadın küçük yüzlü, beyaz tenli, siyah saçlı ve göz rengi tarif edilemez derecede güzel. Mavi ve yeşil karışımının hafif bi tonu. Herifin arkadaşı boncuk boncuk gözyaşı döküo bi yanda. Tek açıklamaları 3 kız ve 2 çete üyesi erkeğin bunları yaptığı. Sanki buraya geleceklermiş gibi bi telaş içinde kıvranıyoruz. Rüyamda nadir olarak gerçekleşio, belki de bu ikinci defa, kuru bir ot kokusu duyuyorum. Kekik gibi. Kadın bu otun içine saklayın eşyaları, buna bakamazlar dio ve herkes seferber olup 5 kişi için hazırlanıyor. Belki de toplasan üç katı kadar varız yani, ''Ne bebeyiz ya!'' diyorum. Ayrıca niye eşyaları saklıyoruz bu bir. İkincisi neden o ota gelemiolar? Kötü kokan bi yanı yok ve zararsız, rafta duran çiçek buketi gibi bi ot. Bakıyorum telefonumu ve iPod'umu bulamıyorum. Birisi benim yerime götümden alıp telefonu, helal olsun hiç çaktırmadı, otun içindeki tarihi eser görünümlü eski kaba yerleştirmiş bile. Tepesinden bakıyorum, ekranını göremiyorum ve artık telefonumu istemediğimi söylüyorum...

*ışıklar yanmamak üzere söner.*

Garip bi rüya değil mi ama? Cansu'm, götafem, görürsen yomurla bebeğim. :) Hoççukal blöng.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder